Yalan söyleyen küfre mi düşer?
Yalan ve iman aynı kalpte bulunmaz. Bu sözü duydum şimdi biz 1 kere bile yalan söylesek dinden çıkar mıyız? Allah affedicidir tövbe etsek affeder. Ama alışkanlık haline geldiyse ne yaplamıyım?
Değerli Kardeşimiz;
Yalan söyleyen bir kimse kamil bir iman sahibi değildir
Safvan İbnu Süleym (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu?"
"Evet!" buyurdular. "Pekiyi cimri olur mu?" dedik, yine:
"Evet!" buyurdular. Biz yine:
"Pekiyi yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır! buyurdular." Muvatta, Kelam 19, (2, 990)
"Üç vasıf vardır ki bunlar kimde bulunursa o kimse halis münafıktır. Bunlardan biri kimde bulunursa, onda, bunu terk edinceye kadar münafıklığa has olan bir haslet mevcut demektir: "Kendine itimat edilince ihanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünü tutmaz.”
Misaller çoktur. Âlimlerimizin açıklamasına göre, Resûlullah (asm) bu çeşit ifadelerinde mutlak manada imanın yokluğunu murat etmemiştir, kâmil manada imanın yokluğunu murat etmiştir. Sözgelimi, içki içen kimse imanını kaybetmemiştir, fakat kemal mertebedeki imandan mahrumdur. Kendisi için istediğini kardeşi için istemeyen kıskanç ve bencil kişi de böyle, mutlak manada gayr-ı mümin (yani kâfir) demek değildir, belki kâmil bir iman sahibi değildir demektir.
Hülasa bu çeşit hadisler tam ve mükemmel bir imana sahip olan kişi zina yapmaz, içki içmez... demek istemekte, bu fiillerin imanı zedeleyip derecesini düşüreceğine müslümanın dikkatini çekmektedir.
Bazı âlimler de bu ifâde şeklinden maksadın, bu günahların büyüklüğüne dikkat çekmek, bunlardan şiddet ve büyük bir tehdîd yoluyla menetmek olduğunu söylemişlerdir ki, bizim için her iki izâh da yerindedir ve doğrudur.
Dikkatle bakılınca görülür ki, Resûlullah (asm) bu hadislerinde, bir kısım huyların Müslümana asla yakışmadığını, İslâm'ın şiddetle reddettiğini ifade etmektedir. Hadiste yer alan "Kimde bunlardan biri varsa onu terk edinceye kadar kendinde münâfıklığa has bir haslet vardır" meâlindeki cümle, söylediğimiz husûsu te'yid eder. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/266-270)
Cenab-ı Haktan hakkıyla korkmak kişiyi yalandan meneder
Bir kişinin rahatça yalan söyleyebilmesinin ilk sebebi Cenab-ı Hakk'ın onu her an gördüğünü, yaptığı her hareketi bildiğini unutmasıdır. Kişi Allah'ı hakkıyla tanısa, bilse ve sevse o zaman yaratıcısının emrettiklerini yapıp, yasakladıklarından kaçacaktır. Her an kendini gören, bilen bir Rabbi olduğunu düşünüp, yalan söylemenin ise bir müminde olmaması gereken bir sıfat olduğunu idrak eden kişi elbette bu huyundan vazgeçecektir. Nitekim Cenab-ı Hak ayet-i kerimelerde yalandan kaçınmayı ve kendisinden korkmayı emretmiştir:
"(Emrimiz) budur! Kim Allah’ın (emir ve) yasaklarına hürmet gösterirse, artık bu Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. (Haram olduğu) size okunanların(bildirilenlerin) dışında kalan sağmal hayvanlar size helâl kılınmıştır; artık o pis putlardan kaçının ve yalan sözden sakının!" (Hacc, 30)
"... (Ey Habîbim!) (Sen) ancak, gıyâben (görmeden) Rablerinden korkanları ve namazı hakkıyla edâ edenleri korkutursun. Artık kim (günahlardan) temizlenirse, o takdirde ancak kendi lehine temizlenmiş olur. Ve (nihâyet) dönüş ancak Allah’adır." (Fatır, 18)
Ahirete tam manasıyla iman etmek kişiyi yalandan meneder
"O gün onların ağızlarını mühürleriz de bize elleri söyler ve neler kazanıyor idiyseler ayakları şâhidlik eder!" (Yasin, 65)
Kişi dünyada yaptıklarından ve söylediklerinden ahirette hesaba çekileceğini düşünmezse kolayca yalan söyler. Ancak ahiretin varlığını tam olarak idrak etmiş bir kimse her sözünde doğru söylemeyi kolayca alışkanlık haline getirecektir.
Cenab-ı Hak yalandan vazgeçmeyenlerin cezalandırılacağını ayet-i kerimelerde bildirmiştir:
"Hayır! Celâlim hakkı için, eğer (bundan) vazgeçmezse, elbette o perçem(in)den tutup (onu Cehenneme) sürükleriz! (O) yalancı, günahkâr perçemden! O zaman çağırsın (bakalım) meclisini! (Artık kendisini Cehenneme atmak üzere) zebânîleri çağıracağız! Hayır! Ona itâat etme! Böylece secde (ve namazına devâm) et ve (Rabbine)yaklaş!" (Alak, 15-19)
Manevi hastalıkların tedavisi ve toplum hayatının saadeti için doğru sözlü olmak şarttır
“Sıdk, İslâmiyet’in esaslarındandır ve yüce ahlakların rabıtasıdır ve ulvi hislerin mizacıdır. Öyle ise, toplum hayatının esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde diriltip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.
Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyet’in toplum hayatında hayat ukdesidir. Riyakârlık, fiili bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise celal sahibi yaratıcının kudretine iftira etmektir.
Sıdk ve yalan, küfür ve iman kadar birbirinden uzak, Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Hz. Muhammed'in (asm) âlâ-yı illiyyîne (en yüce makama) çıkması ve o sıdk anahtarıyla iman hakikatlerine ve kâinat hazinesine açılması sırrıyla, toplum hayatının çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta hükmüne geçmiş.
Küfür, bütün çeşidiyle, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen yalan ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; doğu ve batı kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım.” (Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat II, Hutbe-i Şamiye)
Yalan bir müminde olmaması gereken bir haslettir
Resulullah (asm), bir müslümanın hırsızlık, zina, içki gibi hakkında had cezası gelen en ağır suçları işleyenlerin bile cennete gidebileceğini belirtir. Fakat yalanı Müslümana yakıştıramaz. Aleyhissalâtu vesselâm'ın ifadelerinden, yalanın sayılan bu günahlardan çok daha çirkin, çok daha alçaltıcı bir cürüm, en bayağı bir ahlaksızlık olduğunu anlamaktayız: "Mü'minde her huy bulunabilir, yalan ve hıyanet hariç."
Safvan İbnu Süleym (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedik, mü'min korkak olur mu?"
"Evet!" buyurdular. "Peki cimri olur mu?" dedik, yine:
"Evet!" buyurdular. Biz yine:
"Peki yalancı olur mu?" diye sorduk. Bu sefer: "Hayır! buyurdular." Muvatta, Kelam 19, (2, 990) (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/547)
Yalan söylemek haramdır, mü'min ise haramlardan kaçınmakla yükümlüdür
Sıdk, İslam'ın en ziyade övdüğü hasletlerden biridir, kizb de en ziyade reddettiği...
"Yalanın her çeşidi günahtır, bir müslümana fayda sağlayanla, borç defedileni hâriç";
"Yalan yüzü karartır, nemime (söz taşımak) kabirde azabtır";
"Mü'minde her huy bulunabilir, yalan ve hıyânet hâriç."
Münâvî der ki: Yalanın çirkinliği, peşinden bütün fevâhişi (çirkinlikleri, yasakları) getirmesi sebebiyledir. Yalanın terkiyle fevâhiş de terkedilir. Yalanın çirkinlikle münasebeti, sıdk'ın güzellikle olan münasebeti gibidir. Bu sebeple yalanın haramiyeti hususunda ulemâ icma etmiştir. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/9-14)
Yalan söylemek kalbi karartır ve kişiyi hem insanlar arasında hem de melekler nezdinde alçaltır
İmam Malik'e ulaştığına göre, İbnu Mes'ud (ra) şöyle demiştir:
"Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde "yalancılar" arasına kaydedilir." Muvatta, Kelam 18, (2, 990)
Resulullah (asm) burada, söylenen her yalanla kalpte bir kararma olduğunu belirtiyor. Bu kara noktalar çoğalınca kalbin tamamı kararıyor. Hadiste yalana niyet ettikçe buyrulmakla, bu halden kaçınmaya teşvik ediliyor. İnsan yalan söyleyince bidayette sıkıntı duyar. Bu sıkıntının sevkiyle tevbe edip, yalancılıktan geri dönebilir. Ama yalana, yalan söyleme hususunda cür'ete devam ettikçe kalp tamamen kararır. Yani, artık yalan söylemek tabii hale gelir, sıkılma, üzülme diye bir şey kalmaz.
Bu hale gelince Allah nezdinde, yalancı olduğuna hükmedilir ve o vasıfla yazılır. Şarihlere göre, bu vasıfla yazılması, mele-i a'la'da yalancı olarak tanınıp, arz ehlinin kalplerine de onun yalancı olduğunun ilhamen atılması, dillere yalancı olarak konması demektir. Tıpkı yeryüzüne kabul ve buğzun da bu şekilde konması gibi. Bu hal, ona alçalma olarak yeterlidir. Deylemî'den gelen merfu bir rivayette: "Yalancı, hep kendini alçaltmaya yalan söyler" buyrulmuştur. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/547-548)
Yalan söyleyen kişi yalanın çirkinliğini ve kendine güvenin kalmayacağını düşünerek kendini bu hatadan vazgeçirebilir
Gazali yalan için "Büyük günahların analarındandır" demiştir. Yine der ki: "Kişi yalancı bilinirse sözüne güven kalmaz, gözlerden düşer, nazarlarda değersiz olur. Yalanın çirkinliğini anlamak istersen, başkalarının yalanının çirkinliğine bak, nefsin ondan ne kadar nefret duyacak gör; yalanın sâhibini ne kadar istihkar edeceğine, söyleyeceği yalanını ne kadar çirkin bulacağına dikkat et..."
Bazı hakîm kişiler: "Bütün günahların tevbe ile terkedileceği ümid edilir, kizb hâriç. Nice hırsızın düzeldiğini, nice ayyaşın rücû ettiğini görürüz de, yalancının vazgeçtiğini görmeyiz" demiştir. Belki de bu telâkkinin sevkiyle, hadîsciler, Resulullah hakkında bir kere de olsa yalan vaki olan bir kimseden artık ebediyen hadis rivayeti kabul etmezler. Tevbe edip ıslah-ı hal etse bile. Nazarlarında bütün günahlardan tevbe makbuldür, kizb ale'r-Resûl (Resulullah hakkında söylenen yalan) hariç. (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/9-14)
Konu ile ilgili detaylı malumat için "Yalan" ve "Tevbe ve İstiğfar" dosyalarımıza müracaat edebilirsiniz.
Allah'a emanet olunuz.