Yalan nedir?
Yalanın büyük günahlardan çok daha çirkin görülmesinin sebebi nedir? Yalanın mertebeleri nelerdir?
Yalan sıdkın zıddıdır
“Yalan sıdkın zıddıdır. Dinimiz yalancılığı kötü huyların başında kabul eder ve şiddetle red eder. Kuran-ı Kerim’de küfür bazen kizble ifade edilir. Mükezzib yani yalancı, kâfir manasındadır.”
“Allah adına yalan söyleyen ve hak kendisine geldiği zaman onu yalanlayan kimseden daha zalim kim vardır? Kâfirler için cehennemde yer mi yok?” (Zümer, 32) ayetinde kizb küfür manasında kullanılmıştır.”
“Resulüllah (asm) müslümanın hırsızlık zina içki gibi hakkında had cezası gelen en ağır suçları işleyenlerin bile cennete gidebileceğini belirtir, fakat yalanı müslümana bir türlü yakıştıramaz. Resulüllah’ın (asm) ifadelerinde yalanın sayılan bu günahlardan çok daha çirkin, çok daha aldatıcı bir cürüm, en bayağı bir ahlaksızlık olduğunu belirtir.” (Kimya-yı Saadet)
Allah-ü Teâlâ (cc) yalanı ayetlerle yasaklamıştır
“Emrimiz budur! Kim Allah'ın (emir ve) yasaklarına hürmet gösterirse, artık bu Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. (Haram olduğu) size okunanların (bildirilenlerin) dışında kalan sağmal hayvanlar size helal kılınmıştır; artık o pis putlardan kaçının ve yalan sözlerden sakının!” (Hac, 30)
“Hem siz doğru olanı bile hakkı batıl ile karıştırmayın ve hakkı gizlemeyin.” (Bakara, 42)
Yalan diğer günahların kaynağıdır
Münâvî der ki:
“Yalanın çirkinliği, peşinden bütün çirkinlikleri, yasakları getirmesi sebebiyledir. Yalanın terkiyle çirkinlikler de terk edilir. Yalanın çirkinlikle münasebeti, sıdkın güzellikle olan münasebeti gibidir. Bu sebeple yalanın bir zaruret ve maslahat dışında- haram oluşu hususunda âlimler icma etmiştir.” (Kimya-yı Saadet)
“Adamın biri Resulüllah’a (asm) gelip:
“Üç günaha tutuldum, onları yapmadan duramıyorum:
“Zina, yalan ve şarap içmek” dedi. Peygamber Efendimiz (asm):
“Yalanı benim için terk et!” buyurdu.
“Adam gitti. Zina etmek arzusu duyunca, kendi kendine:
“Eğer zina edersem ve Resulüllah (asm) bana:
“Zina ettin mi?” diye sorar ve ben, evet, dersem bana had cezası uygular. Hayır, etmedim dersem, verdiğim sözü tutmamış olur, yalan söylemiş olurum.”deyip, zina işlemekten vazgeçti. Sonra canı şarap içmek istedi. Düşündü ve yine kendi kendine aynı şeyleri söyledi ve onu da terk etti.” (Şir’atü’l-İslam)
“Sıdk, İslâmiyet’in esaslarındandır ve yüce ahlakların rabıtasıdır ve ulvi hislerin mizacıdır. Öyle ise, toplum hayatının esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde diriltip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.”
“Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyet’in toplum hayatında hayat ukdesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise celal sahibi yaratıcının kudretine iftira etmektir.”
“Sıdk ve yalan, küfür ve iman kadar birbirinden uzak. Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Muhammed'in (asm) âlâ-yı illiyyîne (en yüce makama) çıkması ve o sıdk anahtarıyla iman hakikatlerine ve kâinat
hazinesine açılması sırrıyla, toplum hayatının çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta hükmüne geçmiş.”
“Küfür, bütün çeşidiyle, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen yalan ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; doğu ve batı kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım.” (Hutbe-i Şamiye)
“Kişi yalancı bilinirse sözüne güven kalmaz, gözlerden düşer, nazarlarda değersiz olur. Yalanın çirkinliğini anlamak istersen, başkalarının yalanının çirkinliğine bak, nefsin ondan ne kadar nefret duyacak gör; yalanın sahibini ne kadar istihkar edeceğine, söyleyeceği yalanını ne kadar çirkin bulacağına dikkat et.” (Kimya-yı Saadet)
“Bütün günahların tevbe ile terk edileceği ümit edilir, yalan hariç. Nice hırsızın düzeldiğini, nice ayyaşın rücû (geri döndürdüğünü) ettiğini görürüz de, yalancının vazgeçtiğini görmeyiz" demiştir. Belki de bu telâkkinin sevkiyle, hadisçiler, Resulüllah (asm) hakkında bir kere de olsa yalan vaki olan bir kimseden artık ebediyen hadis rivayeti kabul etmezler. Tevbe edip halini düzeltse etse bile. Nazarlarında bütün günahlardan tevbe makbuldür, Peygamber üzerine söylenen yalan hariç.” (Kimya-yı Saadet)
Beyhâkî yalanın beş mertebesinden bahseder:
“Yalan ya hiç aslı olmayan bir kıssayı uydurmaktır yahut kıssaya ilâvede bulunmaktır yahut kıssayı eksiltmektir yahut tahriftir (değiştirmektir). Söz konusu olan tahrif ibareyi değiştirmek suretiyle yapılır. Yoktan uydurmaya iftira, uydurma, eksiltme, artırma denir. Başkasına yalan söylemek isteyen, bunu ya kişinin huzurunda ya da gıyabında söyler. Yalanın en büyüğü, kişinin huzurunda yapılan uydurmadır. Buna bühtan da denir.” (Kimya-yı Saadet)