Doğruluğun kazandırdıkları, yalanın kaybettirdikleri nelerdir?
Doğruluğun kazandırdıkları, yalanın kaybettirdikleri nelerdir?
Sadakat: Doğruluk, gerçeğe uygun olan doğru sözdür. Garaz lekesinden temizlenmiş ve her yönden halis olan bir dostluk da sadakattir. Herhangi bir doğruluğa da sadakat denir. Doğruluğun karşıtı yalandır.
Sadakatin karşılığı hıyanettir, doğruluktan yoksun olmaktır. İnsanlara sıdk ve sadakat yakışır. Yalancı bir kimseyi ne Allah sever, ne de kulları...
Yalan haramdır. Yalancı bir kimsenin insanlık bakımından hiç bir kıymeti olamaz. Söylediği yalan sözleri ile insanları aldatan, yaptığı hile ve uydurmalarla ötekini berikini saptırmaya çalışan kimseler çok büyük günahkârdır. Bir hadis-i şerifte buyrulmuştur:
“Bize hıyanet eden bizden değildir. Hile ve aldatmayı yapanlar cehennemdedirler.”
“Sonuç olarak, insanın sözü de, özü de doğru olmalıdır. Doğru olmayanlar için mutluluk kapıları kapalıdır. İslamiyet gibi, hikmet ve gerçek esasları üzerinde kurulmuş bir dinde doğruluğa aykırı bir şey asla yer bulamaz.” (Büyük İslam İlmihali)
Enes (ra), Hz Peygamber'in (asm) şöyle dediğini rivayet eder:
“Bana altı hasletle kefil olunuz, ben de size cennetle kefil olayım”
Ashâb-ı kirâm: (ra)
“O altı haslet nedir?” diye sorunca şöyle dedi:
1.Sizden birisi konuştuğu zaman yalan söylemesin.
2.Söz verdiği zaman sözünden dönmesin.
3.Emin sayıldığı zaman hıyanet etmesin.
4.Gözünü haram bakıştan korusun.
5.Tenâsül uzvunu zinâdan korusun.
6.Ellerini zulümden uzak tutsun. (Hâkim, Harâitî)
Hasan bin Ali'ye (ra):
“Allah Resulünden (asm) aklında tuttuğun ne var?" diye sordum.
Şöyle cevapladı:
“Ondan şunu duyup ezberledim: “Şüphelendiğini at, şüphelenmediğine bak!”
“Doğruluk kalbinin yatıştığında; yalan ise şüphelendiğindedir.” (Tirmizî ve Nesai)
Resulüllah (asm) buyuruyor ki:
“Şüpheli olan şeyleri bırak, olmayanları seç. Doğruluk, huzur ve mutluluktur. Yalancılık ise, şüpheli ve kötü gaflettir.” (İmam Suyuti)
“Ebubekir Sıddîk (ra), Hz. Peygamber benim şu makamımda durarak (Ebubekir (ra)bunu söyledikten sonra ağladı) şöyle dedi:
“Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, sevapla beraberdir. Onların ikisi cennettedir.” (Ebu Nuaym)
Resulüllah (asm) buyuruyor ki:
“Doğru söz söylemekten ayrılmayınız. Çünkü doğru konuşmak, kişiyi iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete götürür. Yalandan kaçınınız. Çün¬kü yalan konuşmak kişiyi günahlara kaydırır. Bu ise, sahibini cehenneme götürür. Allah'tan ancak faydalı bilgi ve can sağlığı isteyiniz. Birbirinizi kıskanmayın, öfkelenmeyin, iyilikleri koparıp atmayın, sırt çevirmeyin ve emrettiği şekilde Allah'a kul, Müslümanlarla ise kardeş olunuz.” (İmam Suyuti)
Resulüllah (asm) buyuruyor ki:
“İnsanları cennete ulaştıran şey doğruluktur. Çünkü doğruluktan ayrılmayan bir kul, iyiliksever ve Allah'ın emirlerine itaat ederek sağlam bir imana kavuşur. Sağlam bir iman ise, sahibini cennete götürür. İnsanı cehenneme götüren sebep ise yalancılıktır. Çünkü yalan söyleyen kimse, kötülükten ayrılmaz. Bu ise, insanı küfür, küfürde cehenneme koyar.” (İmam Suyuti)
“Üç sınıf vardır ki, Allah onlarla ne konuşur, ne de onlara iltifat eder ve ne de onları över veya kalplerini temizler. Onlar için elem verici bir azap vardır:
1.Zina eden evli veya yaşlı bir kimse
2.Yalan söyleyen padişah
3.Gururlu olan bir fakir.” (Müslim)
“Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, doğruyu söyleyeni iyiliğe çağırır. İyilikle bir bütün meydana getiren doğruluk, kişiyi hiç şüphesiz cennete ulaştırır. Doğruluk muhakkak ki, bütün iyiliklerin anasıdır. Kişi doğruluktan maddi veya manevi olsun ticari alanlarda büyük bir kazanç sağlamanın yanında, Allah'ın nezdinde doğru kimseler arasına girip ismi kayıt defterine geçirilir. Ahiret âleminde ise, peygamberimiz Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir gibi yüksek kişilerle komşuluk şerefine nail olur. Yalancılık ise, insanı ahlâksızlık çamuruna batırıp ortaya bir fasık olarak çıkarır. Allah'ın ve insanların yanında hakir ve kötü sayılır, yalancılarla birlikte kayıt defterine yazılır ve kıyamet günü de onlarla cehenneme götürülmek üzere haşir olunur.” (İmam Suyuti)
“Kişi devamlı olarak doğru söyler, doğruyu talep eder; nihayet Allah indinde o, sıddîk olarak yazılır.”
“Yalan hakkında ise şöyle dedi:
“Kişi devamlı olarak yalan söyler, yalanı talep eder de Allah katında nihayet yalancı olarak yazılır.” (Buhari)
“Doğruluktan ayrılmayınız. Çünkü doğruluk, insanı iyiliğe, iyilik ise sahibini cennete ulaştırır. Doğruyu araştırıp doğru konuşmaya devam eden bir kimse, Allah’ın nezdinde doğru kişi diye yazılır. Yalancılıktan kaçınınız. Çünkü yalancılık, insanı günahlara kaydırır. Bu ise kişiyi cehenneme götürür. Yalancılığı araştırıp yalan söylemeye devam eden bir kimse Allah nezdinde yalancı kişi olarak yazılır.” (İmam Suyuti)
Nebî (asm) şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahlar; Allah'a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, cana kıymak ve yemini gamûstur.” (Buhârî)
“Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi? O, Allah'a şirk koşmak ve anne ve babaya isyan etmektir.” Sonra kalkıp oturdu ve şöyle dedi:
“Dikkat ediniz! Büyük günahların en büyüğü yalancılıktır.” (Müslim, Buhârî)
“Sana Allah'tan sakınmayı, doğru konuşmayı, emaneti yerine getirmeyi, sözüne sahip çıkmayı, selâm vermeyi ve mütevazı olmayı tavsiye ediyorum.” (Ebu Nuaym)
Resulüllah (asm) buyuruyor ki:
“Yalancılık ve hainlik dışında mümine her şey yakışır. Çünkü hain olan bir kimse, başta Allah'ın emirlerine ihanet eder. Her türlü kötülüklere başvurarak hainliğini ortaya çıkarır. Yalan söyleyen bir kimse ise, yalancılığını hainliği üzerine adeta bir perde gibi geçiriphainliğini örtmeye, gizlemeye çalışır. Böylece sahte doğruluğu ile birçok mümini yoldan çıkarır. Bunun için yalancılık ve hainlik, kişiye, kişinin imanına yakışmaz.” (İmam Suyuti)
Abdullah b. Cürad (ra) şöyle anlatıyor:
“Ey Allah'ın Rasûlü! Mü'min bir kimse zina eder mi?” dedim.
Hz. Peygamber:
“Bu bazen olur” dedi.
“Ey Allah'ın Peygamberi! Mü'min bir kimse yalan söyler mi?” deyince Hz. Peygamber:
“Hayır” dedikten sonra hemen şu ayet-i celîleyi okudu:
“Yalanı ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte bunlar asıl yalancı olanlardır.” (Nahl, 105) (İbn Abdilberr)
Safvân bin Süleym (ra) dedi ki:
“Ey Allah'ın Resulü! Mü'min korkak olur mu?”
“Evet, olabilir” buyurdu. Şöyle denildi:
“Peki, mü'min cimri olur mu?”
“Evet, olabilir” buyurdu.
“Mü'min yalancı olabilir mi?”
“Hayır, asla!” buyurdu.” (Mâlik)
“Yalanla iman aynı kalpte bulunmaz.” (Ebu Hüreyre)
“Muhakkak ki yalan, ateşin kapılarından bir kapıdır.” (İbn Adîy)
“Ebubekir Sıddîk Hz. Peygamber'in ölümünden sonra hutbe okurken şöyle dedi:
“Bir sene önce Hz. Peygamber şimdi bulunduğum yerde durdu -sonra Ebubekir ağladı- ve şöyle dedi:
“Yalandan sakınınız. Çünkü yalan, fısk ve fücurla beraberdir. Bunların ikisi de cehennemdedir.” (İbn Mâce, Nesâî)
“Muhakkak şeytanın sürmesi, enfiyesi ve çerezi vardır. Çerezi yalan, enfiyesi öfke, sürmesi ise uykudur.” (Taberânî, Ebu Nuaym)
Aişe validemiz dedi ki:
“Hz. Peygamber'in ashabına, yalandan daha ağır ve zor gelen bir huy yoktu. Hz. Peygamber ashâbından bir kişinin yalan söylediğine muttali olursa, onun göğsünden menfi tesiri silinmezdi. Ta ki o kişinin söylediği yalandan tevbe ettiğini bilinceye kadar.” (İhya’u Ulum’id-Din)
Hz. Musa (as) dedi ki:
“Ya Rab! Amel yönünden kullarından hangisi daha hayırlıdır?”
Allah Teâlâ:
“Yalan söylemeyen, kalbi fısk ve fücur taşımayan ve zina etmeyen kul” dedi. (İbn Ebî Dünya)
“Senin doğru söylediğine inanan bir adama yalan söylemen, en büyük hıyanettir.”
(Ebû Dâvud)
“En büyük hıyanet, din kardeşine haber verdiğin bir sözde o sana inandığı halde senin ona yalan söylemendir.” (Buhari)
“Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam edince bir an gelir ki, kalbinde önce siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah nezdinde “yalancılar” arasına kaydedilir.”
Resulullah (asm) burada, söylenen her yalanla kalpte bir kararma olduğunu belirtiyor. Bu kara noktalar çoğalınca kalbin tamamı kararıyor. Hadiste yalana niyet ettikçe buyrulmakla, bu halden kaçınmaya teşvik ediliyor. İnsan yalan söyleyince bidayette sıkıntı duyar. Bu sıkıntının sevkiyle tevbe edip, yalancılıktan geri dönebilir. Ama yalana, yalan söyleme hususunda cürete devam ettikçe kalp tamamen kararır. Yani, artık yalan söylemek tabii hale gelir, sıkılma, üzülme diye bir şey kalmaz.
Bu hale gelince Allah nezdinde, yalancı olduğuna hükmedilir ve o vasıfla yazılır. Şarihlere göre, bu vasıfla yazılması, mele-i ala’da yalancı olarak tanınıp, arz ehlinin kalplerine de onun yalancı olduğunun ilhamen atılması, dillere yalancı olarak konması demektir. Tıpkı yeryüzüne kabul ve buğzun da bu şekilde konması gibi. Bu hal, ona alçalma olarak yeterlidir. Deylemî'de gelen merfu bir rivayette: "Yalancı, hep kendini alçaltmaya yalan söyler” buyrulmuştur. (Muvatta)
“Kul yalan söylemeye başladığı zaman, rahmet melekleri ağzının kokusundan bir mil kadar uzaklaşır” (İmam Suyuti)
“Rüyamda bir kişi bana geldi ve kalk!' dedi. Onunla birlikte kalktım. Bir de gördüm ki iki kişinin yanındayım. Onlardan biri ayakta, diğeri oturmuş. Ayakta olanın elinde çengeller vardı. O çengelleri oturan kişinin ağız boşluğundan geçiriyor, dudakları omuzlarına yetişinceye kadar çengelleri çekip uzatıyordu. Sonra tekrar çekiyordu. Sonra çengeli çıkarıp ağzının öbür tarafına takıyor, onu çektiği zaman, öbür tarafı eskisi gibi oluyordu. Beni kaldırana bu manzara nedir? Dedim. Bana dedi ki:
“Şu oturan kişi yalancıdır. Kıyamete kadar kabrinde bu şekilde azap görecektir. (Buhârî)
“Kişiye yalan olarak her duyduğunu anlatması yeter!” (Müslim ve Nesâî)