Namaz ibadet değil ritüel midir?
Televizyonda bir ilahiyatçı,namaz için ritüel diyor. Siz bu konuda ne dersiniz. Aynı şeyleri oruç için ezan için diyorlar. Ben bir müslüman olarak bundan çok rahatsız oluyorum.
Değerli Kardeşimiz;
Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de namazı, vakitleri belirli bir ibadet olarak tayin etmiştir
“…Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır.” (Nisa, 103)
"Öyle ise, akşama girdiğinizde ve sabaha girdiğinizde Allah’ı tesbîh edin (akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılın)! Hâlbuki göklerde ve yerde hamd, O’na mahsustur. Akşama doğru ve öğlene girdiğiniz zaman da (Allah’ı tesbîh edin! İkindi ve öğle namazını kılın)!" (Rum, 17-18)
"(Habîbim, yâ Muhammed!) Artık (onların) söylediklerine sabret; güneşin doğmasından önce (sabah namazını) ve batmasından önce (ikindi namazını kılarak) Rabbini hamd ile tesbîh et! Gecenin bir kısım saatlerinde ise (akşam ve yatsı namazını) ve gündüzün etrâfında (öğle namazını kılarak) tesbîh et ki (sana verilecek sevâb ile) hoşnûd olasın!" (Taha, 130)
“(Öğle üzeri) güneşin zevâlinden (sonra öğle, daha sonra ikindi namazını), gecenin kararmasına kadar (gün batımında akşam, iyice karardığında yatsı) namazı(nı) kıl; bir de sabah namazını (kıl)! Çünki sabah namazı (gece ve gündüz melekleri tarafından) şâhid olunan (bir namaz)dır.” (İsra, 78)
Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindi vakitlerinde) ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde (akşam, yatsı ve sabah vakitlerinde) ise namazı hakkıyla edâ et! Muhakkak ki iyilikler, (büyük günahlardan kaçınmak şartıyla) kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir nasîhattir. (Hûd, 114)
"(Ben) cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56)
“Bu âyet-i uzmânın (büyük âyetin) sırrıyla, insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gāyesi; Hâlık-ı Kâinât’ı (kâinâtın yaratıcısını) tanımak ve O’na îmân edip, ibâdet etmektir. Ve insanın vazîfe-i fıtratı (yaratılış vazîfesi) ve farîza-i zimmeti (boynunun borcu), ma‘rifetullah ve îmân-ı billahtır (Allah’ı tanımak ve îmân etmektir) ve iz‘ân (iyice anlamak) ve yakīn (şübhesiz bilmek) ile vücûdunu ve vahdetini (birliğini) tasdîk etmektir.” (Şuâ‘lar)
Resulullah’ın Dilinden Namaz
وَعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللّٰهِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَال:َ
مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ, اَلصَّلَاةُ.
رَوَاهُ الدَّارِمِيُّ
Câbir b. Abdullah (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Cennetin anahtarı namazdır”. (Dârimî)
عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ قُرْطٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ, اَلصَّلَاةُ فِإِنْ صَلُحَتْ صَلُحَ سَٓائِرُ عَمَلِه۪ وَإِنْ فَسَدَتْ فَسَدَ سَٓائِرُ عَمَلِه۪.
رَوَاهُ الطَّبَرَانِيُّ
Abdullah b. Kurt (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Kulun kıyâmet gününde ilk hesaba çekileceği şey, namazdır. Eğer namazı iyi, güzel olursa, diğer amelleri de iyi olur. Eğer namazı bozuk olursa diğer amelleri de bozuk olur.” (Taberânî)
وَعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
إِنَّ أَوَّلَ مَا افْتَرَضَ اللّٰهُ عَلَى النَّاسِ مِنْ د۪ينِهِمْ, اَلصَّلَاةُ وَآخِرَ مَا يَبْقى۪, اَلصَّلَاةُ وَأَوَّلَ مَا يُحَاسَبُ بِه۪, اَلصَّلَاةُ. وَيَقُولُ اللّٰهُ: انُظْرُوُا ف۪ي صَلَاةِ عَبْد۪ي فَإِنْ كَانَتْ تَۭامَّةً كُتِبَتْ تَۭامَّةً وَإِنْ كَانَتْ نَاقِصَةً يَقُولُ: اُنْظُرُوا هَلْ لِعَبْد۪ي مِنْ تَطَوُّعٍ فَإِنْ وُجِدَ لَهُ تَطَوُّعٌ تَمَّتِ الْفَر۪يضَةُ مِنَ التَّطَوُّعِ.
رَوَاهُ أَبُو يَعْلٰى
Enes b. Mâlik (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Allah’ın insanlara dinlerinden ilk farz kıldığı şey namazdır, (âhir zamanda dinlerinden) geriye en son kalacak olan namazdır, (kıyâmette insanların) ilk hesaba çekilecekleri de namazdır. (Kıyâmet günü) Allah (meleklere) “Kulumun namazına bakın!” der. Eğer namazı tam çıkarsa tam olarak yazılır. Eğer noksan çıkarsa “Bakın kulumun nâfile namazı var mı?” der. Eğer nâfile namazı bulunursa farzlar nâfile ile tamamlanır.” (Ebû Ya’lâ)
وَعَنْ جَابِرٍ رَضِيَ اللّٰه عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَثَلُ الصَّلَوَاتِ الْخَمْسِ كَمَثَلِ نَهْرٍ جَارٍ غَمَرَ عَلٰى بَابِ أَحَدِكُمْ يَغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خَمْسَ مَرَّاتٍ.
رَوَاهُ مُسْلِمٌ
Câbir b. Abdullah (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
Beş vakit namazın misâli, sizden birinin evinin önünden akan ve içinde her gün beş defa yıkandığı bir nehir gibidir. (Nasıl beş defa yıkanınca insan üzerinde kir kalmazsa, beş vakit namaz kılan insanda da manevî kirler kalmaz.) (Müslim)
وَعَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ لِلّٰهِ مَلَكًا يُنَاد۪ي عِنْدَ كُلِّ صَلَاةٍ يَا بَن۪ٓي آدَمَ قُومُٓوا إِلٰى ن۪يرَانِكُمُ الَّت۪ي أَوْقَدْتُمُوهَا فَأَطْفِئُوهَا.
رَوَاهُ الطَّبَرَانِيُّ
Enes b. Mâlik (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
Allah’ın bir meleği her namaz vaktinde şöyle nidâ eder, seslenir: “Ey Âdemoğulları! Kalkınız (günah işlemekle) tutuşturduğunuz ateşinizi söndürünüz (namaz kılınız)” der. (Taberânî)
وَعَنْ أَب۪ي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
اَلصَّلَوَاتُ الْخَمْسُ وَالْجُمْعَةُ إِلَى الْجُمْعَةِ كَفَّارَةٌ لِمَا بَيْنَهُنَّ مَا لَمْ تَغْشَ الْكَبَٓائِرَ.
رَوَاهُ مُسْلِمٌ وَالتِّرْمِذِيُّ
Ebû Hüreyre (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Büyük günah işlenmediği müddetçe, beş vakit namaz, Cuma namazı gelecek cumaya kadar, aralarındaki küçük günahlara kefarettir.” (Müslim, Tirmizî)
Namaz bütün ibadetleri içeren bir kulluk vazifesidir
Namazda İslâmiyet’in beş şartı da vardır. İlk olarak; zaten namaz kılıyoruz. Sonra namazda bir nevi oruç tutmuş oluyoruz. Çünkü namazda bir şey yiyenin namazı bozulur. Hem vaktimizin bir kısmını da ömrün zekâtı olarak namaz için harcıyoruz. Kâbe’ye yöneldiğimiz için hayalen de olsa bir nevî hac yapmış oluyoruz. Tahiyyatı okurken de kelime-i şehâdet getiriyoruz. Demek, namaz İslâmiyet’in beş şartını da böylece içinde topluyor.
Bütün varlıkların ibâdetlerini içinde toplamasını şöyle ifade edebiliriz: Namaz kılan “Allâhu Ekber” diyerek huzur-ı ilâhiye girip, kıyamda, ayakta durmak ile devamlı olarak kıyam halinde namaz kılan bütün melâike ve ruhânilerin ve dimdik ayakta duran ağaçlar vb. varlıkların yaptıkları ibâdetleri temsil eder. Eğilip rükûa gitmek ile devamlı olarak rükû hâlinde Allah’a kulluk eden melâike ve ruhânilerin ibâdetlerini ifade ettiği gibi rükû hâlindeki bütün dört ayaklı hayvanlar vb. mahlûkların da ibâdet ve tesbihlerini ifade ediyor. Mahviyeti ifade eden secdeye gitmek ise devamlı olarak secde halinde Allah’a ibâdet eden ve Allah’ı tesbih eden melâike ve ruhânîlerin ve devamlı olarak secdede bulunan sürüngenlerin vb. mahlûkatın ibâdet ve tesbihatını ifade ediyor. Secdeden kalkıp oturmak ise devamlı olarak oturarak bu tarzda Allah’a ibâdet ve O’na tesbih eden melâike ve ruhanîlerin ve oturur gibi görünen taşların, dağların vb. mahlûkatın ibâdet ve tesbihatını da yapmış oluyor.
Demek namaz itikadî ve amelî bütün İslâmî meseleleri ihtiva ettiği gibi şeriat-ı fıtriyeye göre amel eden başta melâike ve ruhâniyât olmak üzere bütün varlıkların her çeşit ibâdetlerini içinde toplar. Nasıl ki insan eşref-i mahlûkat olarak âlemin en münevver bir meyvesi ve küçültülmüş bir numûnesidir; öyle de namaz İslâmî ahkâm ile fıtrî kanunların düsturlarına göre yapılan ve umum mahlûkatın ibâdetlerini içinde toplayan nurânî bir fihristtir.
Evet, kalbi hüşyar bir zât namaz kılarken bütün varlıklarla omuz omuza verdiğini belki hepsinin önüne geçen bir kumandan olarak bütün o varlıklarla birlikte onların her çeşit ibâdetlerini temsil eden küllî ve büyük bir ibâdet yaptığını düşünüp o ibâdetleri kendi namazıyla beraber Rabbine takdim edebilir. Namazı terk eden ise bütün varlıklara muhalefetle manen onların nefret ve tahkirlerine maruz kalır.
Tefsirlerde namazın pek çok ibâdetleri ihtiva etmesine dair şöyle güzel bir tespit vardır: “Namaz, Allah’ı bir bilenler için düğündür. Nasıl ki düğünde bütün nîmetler toplanıyorsa namazda da ibâdetin bütün renkleri ve çeşitleri toplanır. Bir kul iki rekât namaz kıldığı zaman Cenâb-ı Hakk ferman eder: ‘Ey kulum, zayıflığınla beraber kıyam, rükû, secde, kıraat, tehlil, tahmid, tekbir ve selam olarak ibâdetin bütün çeşitlerini namaz kılarak yaptın. Muhakkak ki benim de Celâl ve azametimle seni nîmetlerin her çeşidi içinde bulunan cennetten menetmem benim için güzel olmaz, sen ibâdetin bütün elvan renk ve çeşitleriyle bana kulluk ettiğin gibi ben de cenneti bütün nîmetleriyle sana vacip kıldım. Sen beni bir olarak tanıdığın gibi ben de sana Cemâl’imi göstermekle ikramda bulunacağım ve muhakkak ki ben lütfumla özrünü ve rahmetimle de senden gelen hayırları kabul edeceğim. Hem ben ateşle azap edecek kâfirleri bulurum; fakat sen benden başka seyyiatlarını ve günahlarını mağfiret edip bağışlayacak ilâh bulamazsın. Yanımda senin için her bir rekâta bedel cennette bir kasır ve huriler vardır ve her bir secde için vechime ve nûruma bakmak saadeti vardır.” (Cevheretü’t-tevhid Şerhi, s.124)
Namaz, Allah’ın kanunlarına itaati öğretir
Namaz, insanların kalplerinde Cenâb-ı Hakkın azamet ve büyüklüğünü yerleştirip devam ettirmek ve akılları ve kalpleri ona döndürmekle Allah’ın emir ve yasaklarına itaat ettirmek için de yegâne îlahî bir vesîledir. Şu âyet-i kerîme de bu hakîkati ifade ediyor: “Şüphe yok ki namaz çirkin işlerden ve günahlardan alıkoyar, (namaz kılarak) Allah’ı zikretmek ise elbette (her şeyden) en büyük olandır.” (Ankebut, 45)
Evet, şartlarına uygun kılınan namaz, ilahî kanunları, insanların kendi hayatlarına tatbik etmelerine bir vesiledir. Zaten insan medenî olduğu cihetle şahsî ve ictimaî hayatını kurtarmak için o kanun-ı İlâhiye muhtaçtır.( İşârâtü’l-İ’câz) Âyette geçtiği gibi namazın günahları terk ettirmesi, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına uymak demektir. Bununla birlikte günde beş defa namaz kılarak itaate alışan bir kul elbette Allah’ın diğer bütün emirlerine uymakta da yani harama helale dikkat etmekten tutun da toplumu düzenleyen bütün ilâhî kanunlara kadar itaat etmeye daha büyük bir aşk ve şevk duyacaktır. Hz. Enes (ra)’dan rivâyet ediliyor: “Resûl-i Ekrem (asm) ile beraber namaz kılan Ensar’dan bir genç vardı. Çirkin işlerden hiçbirini bırakmadan işliyordu. Onun o durumu Resulullah’a anlatıldı. Resûl-i Ekrem: ‘Onun namazı ona o çirkin işleri terk ettirecektir’ diye buyurdu. Gerçekten aradan zaman geçmeden o genç tevbe edip halini düzeltti.”
Hem bütün mahlûkat arasında bu mukaddes ibâdeti yapabilecek istidadın insana ihsan edilmesi, namaz kılmanın insanın fıtrî bir vazifesi olduğunu isbat eder. Evet, eşref-i mahlûkat olan insan o yüce mertebeyi ancak ibâdet ve ibâdetlerin en mukaddesi olan namaz ile muhafaza edebilir. Aksi halde o büyük şerefi kaybetmek vardır. İslâmiyet noktasında bu kadar hayati önem taşıyan namaz hakkındaki hükme gelince, namazın farziyetini inkâr eden küfre girer. Tembellikle namazı kazaya bırakan ise günah-ı kebâir işler, fâsık bir mü’min olur. (Muhammed ÇETİN)
Namaz nedir?
Namazın manası; Allah’ı “Sübhanallah” diyerek O’na yakışmayan her şeyden ve yaratılmışların alâmetlerinden ve yok olmaktan tenzîh ve takdîs etmek, “Elhamdülillah” diyerek ihsan ettiği dünya ve ahiret ni’metlerine şükretmek ve “Allahu Ekber” diyerek bütün isim ve sıfatlarıyla her şeyden üstün olduğunu ilân etmekle hürmet göstermektir. Kâinatta îmandan sonra en büyük hakikat olan namaz Kur’an’da 70 kez emredilmiş bir şeâir-i İslâmiyedir. Ve Resûlullah (asm)’ın “İslâm dininin direği” dediği namaz; çok kıymettar ve mühim olmasıyla beraber ucuz ve az bir masraf ile kazanılabilen ve bütün ibâdetlerin fihristi hükmünde küllî bir ibâdettir.
Allah, şu kâinat sarayını kendisini tanıttırmak için inşâ etmiştir. Namaz, O’nu tanımaktır.
Allah, âlemi kendisini sevdirmek için nihâyetsiz zînetler ile süslemiştir. Namaz, O’nu sevmektir.
Allah, gördüğümüz hârika ihsanlarıyla bize olan muhabbetini gösterir. Namaz, O’na muhabbet ve itaattir.
Allah, görünen nîmet ve ikramlarıyla bize olan şefkatini ilân eder. Nihâyetsiz bir şefkat ise elbette nihâyetsiz bir hürmete layıktır. Namaz, O’na hürmettir.
Allah, yaptığı mükemmel san’atlarla bize gizli güzelliğini gösterir. Namaz, O güzele iştiyaktır.
Allah, benzersiz san’atlarıyla her şeyin kendisine has oluşunu ve kendi kudret eseri olduğunu i’lan eder. Namaz, O’nu tek, benzersiz ve ortağının olmayışını kabul etmektir.
Namaz, yaratılışın asıl vazifesi ve kulluğun esasıdır.
Namaz insanı yokluk karanlıklarından varlık âlemlerine getiren ve onu câmit bir taş, ruhsuz bir ot veya şuursuz bir hayvan değil de eşref-i mahlûkat ve halîfe-i zemin olarak yaratan Allah’a, şükür ve O’nu en üstün bir şekilde övmektir.
Namaz, bütün mahlûkatın ibâdetlerine işâret eden kudsî bir haritadır.
Namaz, yaratılmış olmayı, abd oluşu, âciz, fakir, kusurlu ve fâni oluşu ve elbette ki yaratana muhtaç oluşu kabul ve izhardır. Yani namaz, kulluğun ilânıdır.
Namaz, haddini bilmektir.
Namaz, ibâdetlerin her çeşidini içeren nûrânî bir fihristedir.
Namaz, Allah’ın belirli vakitlerde manevî huzuruna yapılan davettir.
Namaz, mi’raçtır. Her Allahu Ekber bir basamağıdır.
Namaz, Allah’ın kullarına hediyesidir.
Namaz, kul ile Allah arasında yüksek bir bağlılık ve yakınlık, ulvî bir münâsebettir.
Namaz sevgiliyle yapılan kudsî bir sohbettir.
Namaz, her bir ruh ve vicdanın lakayt kalamayıp iştiyak ile yapmak istediği ulvî ve nezih bir hizmettir.
Namaz, fânilere tenezzül ve minnet zilletinden kurtulup Bâki’ye müteveccih olmaktır.
Namaz, bizi unutan ve elimize geçmeyen dünyayı, “Allâhu Ekber” diyerek elimizle arkamıza atıp vefasız dünyaya onu unutmakla ceza vermek ve dertlerimizi kalbin ağlamasıyla rahmet dergâhına döküp, Allah’ın Rahmet kucağına sığınmaktır.
Namaz, Kalp, ruh ve duyguların gıdasıdır.
Namaz, kabrin arkasında devam etmekte olan beşer yolculuğunda bir bilettir.
Namaz, dünyada manevî kuvvet, kabirde gıda ve ziya, mahşerde kurtuluş senedi, sırat köprüsünde Burak’tır.
Namaz, îmanı ışıklandırıp inkişaf ettirendir.
Namaz, Allah’ın büyüklüğünü kalplere yerleştirendir.
Namaz, akılları Allah’a yönelten ve ilahî adalet kanunlarına itaat ettirendir.
Namaz, kâinattaki Allah’a âit nizamı i’landır.
Namaz, kâinat ile ahenktir.
Namazsızlık ise; ilahî düzenden çıkmak, ahengi bozmak ve Allah’ın va’dini ve rahmetini suçlamaktır.
Allah’a emanet olunuz.