Neden kâbeye yöneliyoruz?

Neden taştan yapılmış kabeye dönülüp namaz kılınır ve etrafında dönülüp tavaf yapılır? Evet Allah emrettiği için bu şekilde yapıyoruz Allah'ın hikmetidir ve bu şekilde namaz kılmak insanları tek yöne yönlendirip bir bütün hale getirip birlik olmasını sağlıyor. Ancak kalbimin tatmin olması için daha açıklayıcı daha detaylı bir cevap verebilir misiniz? İnsanların birlik bütünlük içinde aynı yöne yönelmelerini sağlamak için neden putperestliği çağrıştıran bir taşa dönülüyor? Başka bir şey olamaz mıydı?

Değerli Kardeşimiz;
Müslümanlar'ın Kabeye yönelerek ibadet etmeleri Kabe'nin zatından dolayı değildir
"İnsanlardan bir kısım sefihler: “Onları (o Müslümanları) üzerinde bulundukları (yöneldikleri) kıblelerinden çeviren nedir?” diyecekler. (Ey Resûlüm! Onlara) de ki: “Doğu da batı da (her yer) Allah’ındır.” (O,) dilediği kimseyi (hikmetine binâen, kendi lütfundan)dosdoğru bir yola hidâyet eder." (Bakara, 142)
Allah Teâlâ bu âyetle, mü'minlerin Beyt-i Makdis'e yönelmeyi bırakıp Ka'be'ye dönmelerini istemiştir. Böylece Hak Teâlâ, doğunun, batının ve bütün yön ile tarafların kendisinin mülkü ve yarattığı şeyler olduğunu beyân etmiştir. Binâenaleyh Allah'ın yönelmenizi emrettiği yer kıbledir. Çünkü kıble, zatından dolayı kıble olmamıştır. Aksine Allah onu kıble tayin ettiği için kıble olmuştur. Binaenaleyh eğer Allah Ka'be'yi kıble yapmış ise bunu kabul etmemezlik etmeyin. Zira Allah Teâlâ kullarını dilediği gibi yönetir. O, rahmeti geniş olan ve kullarının menfaatlerini daha iyi bilendir. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınlanı: 3/378-381)
Kabe İslam'ın şeairindendir. Sembol olarak kıbleyi temsil ettiği için dünyanın her tarafındaki Müslümanlar Kabe'ye yönelerek sadece ve sadece Allah'a ibadet etmektedirler. Kabe'nin binası taşlardan yapılmış olsa bile Müslümanlar Kabe'ye veya taşa tapınmazlar. Zira Kabe'nin taşları bulunduğu yerden sökülerek başka bir yere nakledilse ve aynı şekilde bir bina yapılsa veya başka taşlar ile Kabe'nin benzeri bir bina eni, boyu ve yüksekliği aynı olarak yapılsa bile o bina kıble olmadığı gibi Müslümanlar da o binaya yönelerek namaz kılamazlar. Çünkü kıble, Kabe'nin bulunduğu yerin ismidir, Kabe'nin bulunduğu yerden dikey olarak semaya kadardır. (Mavsıli, el-İhtiyar, Çağrı Yay. İst. tsz., I/90)
İbadetler teabbüdidir yani şekilleri ve nasıl yapılacakları Cenab-ı Hak tarafından tayin edilmiştir
Yüce Allah tarafından Kabe'nin Müslümanlar için kıble olması, Müslümanların namaz kılarken Kabe’ye yönelmesi  ve hac ibadetinde Kabe'nin tavaf edilmesi de Allah tarafından farz kılınmıştır. Namaz kılarken Kabe’ye dönmenin veya Kabe'nin etrafında tavaf yapmanın putperestlik ile bir ilgisi yoktur. Bir müslümanın ibadetler hakkında böyle düşünmesi caiz değildir. Çünkü ibadetler teabbudidir. Yani ibadet ve şekillerini, ancak  Allah (cc) tayin ve tespit eder. Allah'dan başka hiç bir kimsenin ibadet koyma veya konmuş ibadetin vasıf ve şeklini değiştirme yetkisi yoktur. Bunları Peygamber Efendimiz (asm) sözlü ve uygulamalı olarak ortaya koymuştur. Farz veya nafile bütün ibadetlerin nasıl, ne şekilde ve hangi sayıda yapılacağı konusu, Hz. Peygamber'in (asm) açıklamalarına ve uygulamalarına dayanmaktadır. (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Kıble bir ümmetin maddi, manevi birliğine delalettir; ümmet kıblesiz olamaz
"Hem herkes için (her ümmetin) kendisinin ona yönelici olduğu bir yön (bir kıble)vardır. O hâlde hayırlı işlerde yarışın! Nerede olursanız olun, Allah sizi hep birlikte (huzûruna)getirir. Muhakkak ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir." (Bakara, 148)
Allah’ın hiçbir mekâna ihtiyacı yoktur kendisine özgü bir mekânı da yoktur. Kâinat bütünüyle Allah’a aittir. Allah her yerdedir. Fakat insan aynı anda her yere yönelemeyeceği için belli bir nokta seçilmiştir. O da Kâbe’dir.
Gerçekten, bir din, bir millet, bir ümmet için kıble meselesinin pek büyük bir önemi vardır. Çünkü vücutta ruh ile bedenin derin bir kaynaşması vardır. Maddi bir görünüm arz edemeyen ruhaniyetin hiçbir hükmü yoktur. Ruhun en büyük özelliği, birlik olduğu ve aynı zamanda her kalb ve vicdanın ruhânî duygusu sırf kendine ait bulunduğu için, maddî bir görünüm içerisinde birleşmeyen ruhlar arasında bir birlik bağı ortaya çıkamaz. Buna göre sadece ruhî birlik üzerine kurulan bir sosyal ruh, tasviri faydasız ve belki de imkansızdır. Birbirine benzer ruhlu fertler arasında ruhî birliğin varlığı, aralarında bir maddî birliğin görünmesiyle bilinir. Böylece ruh vücuttan, vücut ruhtan katmerli bir yakınlaşma ile kuvvet kazanır ve sosyal ruh bu sayede teşekkül eder, ümmet bununla meydana gelir. Bunun için kıble, bir ümmetin ruhanî birliğine kefil olacak ilk maddi görünümü temin eder ve kıblesiz bir ümmet olamaz. (Elmalılı Hamdi Yazır, Bakara Suresi Tefsiri)
Kabe insanlar için inşa edilen ilk ev, ilk mabeddir
“Muhakkak ki mübarek ve âlemlere bir hidayet olarak insanlar için kurulan ilk ev (ilk mabet), elbette Mekke’deki (Kâbe)dir. ” (Al-i İmran, 96)
İmam Ahmet el-Beyhaki Şu'âbü'l-İmân kitabında Ebu Zer'in (ra) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber'e (asm) "Ey Allah'ın peygamberi, yeryüzünde ilk yapılan mescid hangisidir?" dedim. O, "Mescid-i Haram" diye cevab verdi. "Daha sonra hangisidir?" dedim. O, "sonra Mescid-i Aksa'dır" diye cevab verdi..." (Buharı ve Müslim Sahihleri)
Abdullah b. Ömer'den (ra) rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir:
"Beytullah, yeryüzünden bin sene önce yaratılmıştır. Sonra yeryüzü oradan genişletilip bu hale getirilmiştir."
İbn Abbas'dan (ra) da rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Yeryüzünde yaratılan ilk yer, Kabe'nin yeridir. Daha sonra buradan yeryüzü genişletilmiştir. Allahu Teâla 'nın yeryüzünde dikmiş olduğu ilk dağ ise, Ebu Kubeys Dağı'dır. Daha sonra diğer dağlar buradan uzayıp gitmiştir." (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınlanı: 3/378-381)
Cenab-ı Hak Kabe'ye Beytullah (Allah'n evi) diyerek onu azametiyle yüceltmiş, çevresini de ihtiram ve saygıyla kuşatmıştır
Vehb İbn Münebbih'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Adem (as) yeryüzüne indirilince, orayı uçsuz bucaksız görüp, bir de kendisinden başka kimse göremeyince, oradan ürkerek şöyle dedi: "Rabbim, senin bu yerin çok güzel, orada benden başkası da seni tesbih ve takdis etsin!"Bunun üzerine Hak Teâlâ: Ben orada senin zürriyetinden, beni hamd ve takdis eden kimseleri yaratacağım ve orada, içinde zikrimin yüceltildiği evler yapacağım.. Böylece, içinde yarattığım insanlar beni tesbih edecekler. Ben seni, orada, kendi nefsim için seçmiş olduğum ve ikramıma tahsis ettiğim bir "ev"(in yanına) yerleştireceğim. Ve onu, ismim ile ismime nisbet ederek (Beytullah-Allah'ın evi), bütün evlere tercih edeceğim. Ben onu "Beytî-Evim" diye adlandırıp, azametimle yücelteceğim, onu, bana olan ihtiram ve saygıyla kuşatacağım, onu bütün evlerin içinde benim zikredilmeme en lâyık ve en uygun olanı yapacağım ve onu kendim için seçtiğim bir bölgeye yerleştireceğim. Çünkü ben bu evin yerini gökleri ve yeri yarattığım gün seçtim ve onu, sen ve senden sonrakiler için, üstündekini, altındakini ve etrafındakiler hürmeti sebebiyle saygın kılmış olduğum emniyetli ve muhterem kıldım. Kim benim muhterem kılmam sebebiyle ona saygıda bulunursa, muhakkak ki beni ta'zim etmiş olur; kim ona saygısızlığı mubah görürse, bana saygısız davranmayı da mubah görmüş olur. Kim oranın halkına güven ve emniyet verirse, bununla benim güvenimi elde etmiş olur; kim de oranın halkını korkutursa, beni korkutmaya çalışmış olur; kim oranın şanına saygı gösterirse, o kimse de benim gözümde büyümüş ve kim de oranın halkını küçümserse, benim gözümde küçülmüş olur. Oranın sakinleri benim komşularım; orayı imâr edenler benim heyetlerim ve orayı ziyaret edenler benim misafirlerimdir. Orayı insanlar için yapılan ilk beyt olarak yaratıyorum ve orasını, üstleri başları tozlu olduğu halde bölük bölük gelen yeryüzü ve gökyüzü sakinleriyle ma'mûr hale getiririm.
Nitekim O (cc), "İnsanlar içinde hacet, ilân et. Gerek yaya olarak, gerek de bütün uzak yerlerden gelen arık develer üstünde sana gelsinler!" (Hac, 27) buyurmuştur. İnsanlar bana olan tekbiriyle ortalığı doldurur ve sellerin çağlaması gibi telbiye söylerler. Buna göre, kim benden başkasını bir gaye ve maksad edinmeksizin, orayı ziyaret ederse beni ziyaret etmiş, bana misafir olmuş, benim yanımda konaklamış ve bana heyet olarak gelmiş demektir. Böylece, ona ikram ve kerametimi sunmam üzerime hak olur. Yine kerim olan kişiye, kendisine gelen heyete, misafirlerine ve ziyaretçilerine ikram etmesi ve onlardan herbirinin ihtiyacını gidermesi hak bir vazifedir. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 3/441-444)
Meleklerin kıblesi olan Beyt-i Mamur’un yerde bir misali olmak üzere Kâbe inşa edilmiştir
Rivayete göre: Yüce Allah; gök halkının, Beyt-i Mamur’u, Tavaf ettikleri gibi, yeryüzü halkının da, tavaf ve ziyaret etmeleri için, Beyt-i Mamur’un, yerde bir misali olmak üzere, Melekler gönderip ilk Kâbe’yi inşa ettirmiştir. (Peygamberler Tarihi)
Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Beyt-i Ma'mur, semâda bir evdir. Ona Durak adı verilir. Kabe'nin tam üzeri hizasındadır. Onun gökyüzündeki hürmeti, Kabe'nin yeryüzündeki hürmeti gibidir. Orada hergün yetmişbin melek namaz kılar ve bir daha oraya dönmezler." (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 3/441-444)
Cenab-ı Hak, Beytullah'ı yüce gayelerin gerçekleştirilmesi için toplantı ve güven yeri kılmıştır
"Biz Beytullah'ı insanlara toplantı ve güven yeri yaptık. " (Bakara, 125)
Evet rivayetlerden de anlaşıldığı üzere müslümanların Kabe'ye yönelerek ibadet etmelerinin yüzlerce hikmetli sebebi vardır. Kabe'ye müteveccih olarak namaz kılmak yahut onun etrafında tavaf etmek putperestlik olmadığı gibi aksine Cenab-ı Hakk'ın kendisi için hususi seçip, şereflendirdiği o beldeye ve o belde içinde de Kabe'nin olduğu mekana yani Cenab-ı Hakk'ın seçtiği yere, Cenab-ı Hakk'ın evine bir hürmettir, bir tazimdir. Hem Müslümanların Kabe'ye yönelerek ibadetlerini yapmaları Kabe'nin cismine müteveccih olduklarından değil Kabe ve içinde bulunduğu mekanın Cenab-ı Hak tarafından O'nu zikir ve tesbih etmek için seçilmiş ve yüceltilmiş olduğundandır.
Allah'a emanet olunuz.