İşlediği günah sebebiyle bir mümini tekfir etmek doğru mudur?
Selamün aleyküm. İşlediği günahtan dolayı bir kişiyi tekfir etmek doğru mudur?
Aleykümselâm Değerli Kardeşimiz;
Tekfir, bir Müslüman’ı veya Müslüman kabul edilen bir kimseyi küfre nispet etmek; küfre girdiğini söylemek. (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Bir Müminin işlediği günah ne kadar büyük olursa olsun, tekfir edilemez
Hz. Enes (ra) anlatıyor: Resûlullah (asm) dedi ki:
"Üç şey vardır ki imanın aslındandır:
1- Lailahe illallah diyene saldırmamak: İşlediği herhangi bir günahı sebebiyle bu kimseyi tekfir etme, herhangi bir ameli sebebiyle de İslâm'dan dışarı atma.
2- Cihad, bu Allah'ın beni peygamber olarak gönderdiği günden, bu ümmetin Deccâl'e karşı savaşacak en son ferdine kadar cereyan edecektir, onu, ne imamın zâlim olması, ne de âdil olması ortadan kaldıramayacaktır.
3- Kadere iman." (Ebu Dâvud, Cihad 35, (2532); Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, c.2, s.252)
Bu hadiste, öncelikle kelime-i şehâdet getirmek suretiyle İslâm dairesine giren bir kimsenin hürmetine riayetin ehemmiyeti dile getiriliyor. Mü'minin işlediği günah ne kadar büyük olursa olsun tekfir edilemez. Bir mümine en büyük hakaret ona "sen kâfir oldun" demektir. Resûlullah (asm) pek çok hadislerinde bunu yasaklar. Sahiheyn'de gelen tekfîrle ilgili bir tehdîd şöyle: "Kim kardeşine "ey kâfir!" derse, bu söz ikisinden biriyle döner." Yani, kardeşi kâfir değilse, kendisi kâfir olur. Bu tehdid-i nebevînin şiddeti karşısında imanının kıymetini bilen bir müminin hiçbir kardeşini tekfir etmemesi gerekir. Maalesef bazı durumlarda, Müslümanlar, aralarına giren basit meselelerden, farklılıklardan dolayı hemen tekfir etmeyi bir vazife bilmişlerdir.(Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, s.2, c.252)
“…Bir mü'mine küfür nisbet etmek onu öldürmek gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse kıyamet günü onunla kesilir. Kim malını çok göstermek için yalan bir iddiada bulunursa, Allah onun azlığını artırır.” (Buhârî, Eymân 7, Cenâiz 84, Edeb 44, 73, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, c.16, s.366)
Günah-ı kebâiri işleyen küfre girmiş olmaz
Şeytan cüz’i bir telkinatıyla insanı büyük bir günaha sevk edebilir. Bu büyük günah sebebiyle kişi küfre girip, kâfir olmaz. Bu büyük günah, günahkâr yapar. Çünkü akıl ve kalbinin telkinatını dinlemeyip his ve vehmine mağlup olmuş olur. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri (ra) bu hususu şu şekilde izah eder:
“…hem ehl-i imanın desâis-i şeytaniyeye kapılmaları imansızlıktan ve imanın zayıflığından olmadığını; hem günah-ı kebâiri işleyen küfre girmediğini; hem Mutezile mezhebi ve bir kısım Hariciye mezhebi "Günah-ı kebâiri irtikâp eden kâfir olur veya İmân ve küfür ortasında kalır" diye hükümlerinde hata ettiklerini… Çünkü sabıkan dediğimiz gibi, şeytan, cüz'î bir emr-i ademî ile insanı mühim tehlikelere atar. Hem insandaki nefis ise, şeytanı her vakit dinler. Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytanın desiselerine hem kabile, hem nâkile iki cihaz hükmündedir.” (Lemalar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, s.73)
İnsanı günah işlemeye sürükleyen birtakım etkenler vardır. Günah işlemenin sebebi, küfür olabileceği gibi hevâ ve şehevî arzular da olabilir. Kişi, şehevî arzularını tatmin için günah işler. İşlediği günah büyük de olabilir. Bu nedenle Ehl-i Sünnet, günah işlemiş olmasından dolayı kişiyi tekfir etmez. Ama sırf Allah'ın emirlerine karşı gelmek için günah işliyorsa, elbette ki böyle biri mümin değil, kâfirdir. (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Küfür nasıl kademe kademe ise, iman da öyledir. Her ne kadar bu derecelerin tamamı tek isim altında; iman ismi altında toplanıyorsa da dereceler birbirlerinden farklıdır. (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Bu sebeple günah işleyen bir insana küfür isnad etmek doğru değildir ve haksız bir yaklaşımdır. Müslüman tekfirden sakınmalıdır. Eden kişi istiğfar etmelidir.
Küfre açık bir sebep dahi görülse hüsn-ü zan ile mukabele edilmelidir
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu hususta şöyle der;
“Hatta sarih bir küfrü bir adamdan görse de, yine te’vile çalışır onu tekfir etmez.” (Şualar Mecmuası, Altınbaşak Neşriyat, s.482)
“100 ihtimalden 99’u kişinin kâfirliğine, biri de Müslümanlığına imkân tanıyorsa onun Müslüman olduğuna hükmedilmelidir.” (İbn Nüceym, 5, 210, Ali el-Kārî, s.162, TDV İslam Ansiklopedisi, c.40, s.350, 356
Bir Mümine kâfir denildiği zaman bu sıfat ikisinden birisine döner
“Bana İmâm Mâlik, Abdullah ibn Dînâr'dan, o da Abdullah ibn Umer’den (ra) tahdîs etti ki, Rasûlullah (asm): "Herhangi bir kimse (mümin) kardeşine: Yâ kâfir! diye hitâb ederse, ikisinden biri muhakkak bu sıfatla dönmüş olur" buyurmuştur. (Buhari, Edep, (129)
“Ebû Zerr (ra) Peygamber’den (asm) şöyle buyururken işitmiştir: “Hiçbir kimse başka bir kimseye fâsıklık sıfatı atamaz (atmaya hakkı yoktur). Yine böyle diğer bir kimseye küfür sıfatı da atamaz. Şayet atar da attığı kimse atılan fâsıklık veya kâfirliğin sahibi değilse, bu sıfatlar muhakkak atan kimseye döner.” (Buhari, Edep, 74)
Resûlullah, tekfirin boşta kalmayacağını, tekfir edilen kimse kâfir değilse, hükmün tekfirde bulunanın üzerine rücu’ edeceğini söylemiştir. Müminler, Resullerinin sözüne kulak verip, birbirlerine karşı bu tabirleri kullanmamalıdırlar. (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, İbrahim Canan, Akçağ Yayınları, c.16, s.366, 367)
“Bize Ali ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî Kesîr'den, o da Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre’den (ra) haber verdi ki, Rasûlullah (asm): "Bir adam kardeşine hitaben: Yâ kâfir! dediği zaman, ikisinden biri bu sıfatla dönmüş olur" buyurmuştur.
İkrime ibnu Ammâr da Yahya ibn Ebî Kesîr'den söyledi ki, Abdullah ibn Yezîd, Ebû Seleme'den işitmiş, o da Ebû Hureyre'den işitmiş, o da Peygamber'den işitmiştir.” (Buhari, Edep, 128)
Fısk ve Fusûk, hakk yoldan çıkmak manasına umumi bir ta'bîrdir. "Hani meleklere: “Âdeme secde edin!” demiştik; İblis hâriç, hemen secde ettiler. (O,) cinlerden idi de Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi beni bırakıp da onu ve zürriyetini (kendinize) dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar size düşmandır. Zâlimler için (bu) ne kötü bir değişmedir.'' (Kehf Suresi, 50) Bu ayette de Hakk'ın emrinden çıkmanın mahiyeti umumidir, her vecihle sapkınlıktır. Fıskın mahiyeti böyle umumi olduğundan, hadis, her hangi kötü bir sıfatı başkasına isnat edip de, isnat olunan kimse onunla muttasıf olmayınca, o kötü sıfatın onu isnat edene dönmesi hükmünü tespit etmiştir. Böylece hadisin manası umumi bir ahlâk kanunudur.
Eğer fısk ve küfür isnat olunan kişi, hakikaten fâsık veya kâfir olursa, isnat eden kimse sözünde sâdık olduğundan, o kötü sıfatın kendisine dönmemesi ve bu isnattan dolayı günahkâr ve ahlâken sorumlu olmaması gerekir. Şu kadar ki, bu sorumsuzluk mutlak değildir. Nasîhat gibi, terbiye gibi bir hayır maksadına, bir fazilete ait olmakla şartlıdır. Böyle bir niyetle kişinin kusurunu yüze vurmak caizdir. Fakat kişiyi ayıplamak, ayıbıyla teşhîr etmek, ezâ eylemek maksadıyla isnat ederse caiz değildir. Çünkü bu yolda hareket, düşmanlıktır. Dosta düşen vazife, dostun kusurunu açmak, saçmak değil, öğüt vermektir, düzeltmek, iyileştirmektir. (Buhari, Edep)
Ehl-i sünnet tekfir konusunda kesin hükmün, Allah’a havale edilmesi gerektiğini söylemişlerdir
Ehl-i sünnet’i teşkil edecek olan Müslüman çoğunluğu, siyasî ihtilâflara karışanların veya başka türden günah işleyenlerin tekfir edilemeyeceğine hükmetmiş, meşrû halifeye baş kaldıranlar günahkâr sayılmakla birlikte bu konudaki kesin hükmün Allah’a havale edilmesi gerektiğini söylemiştir (Nevbahtî, s.13,17, TDV İslam Ansiklopedisi, c.40, s.350, 356)
Çünkü kişiyi tekfir edebilmek için onun kalbindeki inancı bilme zarureti vardır. Bu sebeple âlimler bir kâfiri Müslüman kabul etme hususundaki yanılmayı bir Müslüman’ı kâfir kabul etmekteki yanılgıdan daha hafif bulmuştur (Gazzâlî, el-İķtisâd, s.251, TDV İslam Ansiklopedisi, c.40, s.350, 356)
Sonuç olarak: Tam tespit yapılmadan bir Müslüman’ın fasıklık veya kâfirlikte ithamı kesinlikle caiz görülemez. Yani karşısındaki kişinin Müslüman olduğunu bildiği halde ona kâfir damgasını basan kâfir olur. Ama saplandığı bidat veya bir başka düşüncesi yüzünden kâfir olduğunu varsayarak kâfir derse kendisi kâfir olmaz hata işlemiş sayılır. (İhya’u Ulumid-din, c.3, s.281)
Allah'a emanet olunuz.