Fetret ul-vahiy hakkında bilgi verir misiniz?
İlk vahiyden sonra uzun bir zaman vahiy gelmediği söyleniyor. Bu zamana vahiy fetreti diyorlar. Bunun hakkında kaynaklardan bilgi verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Fetretu'l-Vahy, ilk vahiyden sonra araya giren fasılayı ifade eder. Yani Hira dağında başlayan vahiy belli bir sistemle devam etmemiş, bilakis bir müddet kesilmiştir.
Bu fetretin müddeti ihtilaflıdır. Birkaç gün diyen rivayetlerin yanı başında üç yıl diyenler de var. Umumiyetle üç yıl diyen rivayetler daha kavi bulunmuş, diğerleri te'vil edilmiştir. Suheylî, fetretü'l vahyin iki buçuk yıl olduğuna dair mevsuk rivayeti makul kabul eder. Buna altı aylık rüya dönemini de ekleyerek üç yıla çıkarır. Böylece reddedilmeyecek bir te'lif ve te'vilde bulunur.
Mekkedeki peygamberlik müddetinin 10 veya 13 yıl olduğuna dair ihtilafın "fetretü'lvahy" meselesine dayandığını belirten Suheylî, 10 yıl diyenlerin, fetretü'l vahyi hesaba dahil etmemiş olabileceklerine dikkat çeker. (Kütüb-i Sitte)
İlk vahiy ile ikinci vahiy arasında geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettiğine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yıl arasında değişmektedir. (Tecrid Tercemesi, 1/11. Hadis No: 4) Olayların seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmaması gerekir. 2-3 yıl gibi uzun süre olduğunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayıramamış olmalıdırlar. (Diyanet)
Resulullah Efendimiz ilk vahiyden sonra aradan çok geçmeden bir hadise ile karşı karşıya geldi: İntika-ı vahy hadisesi. Yani vahyin kesilmesi... Sebebi (şöyle veya böyle) izah edilmiş olmakla beraber, beşeri aklımızla hikmetini tam kavrayamadığımız bu hadise karşısında Peygamber Efendimizin tekrar büyük bir sıkıntı ve üzüntü duyduğu farkediliyordu. Öyle ki adeta, dünya kendisine dar gelmekteydi ve bu dar dünyadan kurtulmak istemekteydi. Bu esnada Cebrail veya İsrafil (as) teselli için birkaç sefer kendilerine görünmüşlerdir. (Tecrid Tercemesi)
Allah Resulü tam kırk gün bu üzüntü ile karşı karşıya kaldı.
Dünya, "Darül hikmet" olması sebebiyle onda her şey şüphesiz hikmetle cereyan etmektedir. Aklımızın küçücük terazisiyle biz, bazen bu gibi hadiselerin sebep ve hikmetlerini yakalarız, bazen de yakalamamız mümkün olmaz. Ama, sebep ve hikmetini bilmeyişimiz, elbette hadiselerin hikmetsiz cereyan ettiklerine hiçbir zaman delil olmaz. Hele, peygamberlik gibi her şeyi hikmet kalemiyle programlanmış bir vazifenin içine elbette hikmetsizliğin girmesine imkan ve ihtimal yoktur. Bu yüzden, vahyin bir ara kesilmesi hadisesi şüphesiz birçok sebep ve hikmetlere binaen cereyan etmiştir. Fakat biz hikmetlerin künhüne vâkıf değiliz. Bununla birlikte meseleye çeşitli izah tarzı getirenler de vardır. Bu görüşleri şöylece hülasa etmek mümkündür.
a) Allah Resulü ilk vahiy karşısında fazla telaş duymuş ve ruhu adeta vahyin ağırlıyla sarsılmıştır. Bu durumda ruhunun ve sair latifelerinin biraz sükûn bulmasu ve daha sonra gelecek vahye hazırlanması için bu hadise vuku bulmuştur.
b) Ruh-u Ahmed'in (asm) ızdırap ve elemlere dayanmaya şimdiden alıştırılması.
c) Vahye, daha fazla iştiyak duymasını temin.
Kırk günlük bir aradan sonra Peygamber Efendimiz'e (asm) vahiy tekrar gelmeye başladı. Vahyin tekrar gelmeye başlaması hadisesini bizzat kendileri şöyle anlatmışlardır:
"Bir gün giderken anıden gökyüzünde bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda Hira'da bana gelen Meleği (Cebraili) yerle gök arasında bir kürsü üzerinde oturmuş gördüm. Ürpererek yere çöktüm.
"Evime dönüp, 'Beni örtünüz, beni örtünüz' dedim. Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi:
"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve insanları Allah'ın azabından sakındır. Rabbini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Azaba sebep olacak günahlardan uzak dur." (Müddessir, 1-5)
"Artık vahiy gelmeye başladı ve ardı arası kesilmedi." (Buhari, 1:7, Müslim, 1:98, Tirmizi, 5:592)
Vahy tekrar gelmeye başlayınca Resul-i Kibriya Efendimizin ruhundaki sıkıntılar dindi; iç alemi huzur ve sükûna kavuştu. (Peygamberimizin Hayatı, Salih Suruç)
Allah'a emanet olunuz.