İslam'da düşmüş melek diye bir şey var mıdır?
İslamda düşmüş melek diye bir şey var mıdır? Harut ve marut hangi türe girer?
Değerli Kardeşimiz;
İslam’da düşmüş melek diye bir şey yoktur.
İslamiyet öncesi bazı kaynaklarda İblis, Harut ve Marut’un da içinde bulunduğu düşmüş melekler diye bir efsaneden bahsedilir. İslam’da ise düşmüş melek diye bir tabir kullanmak doğru olmaz. Zira melekler günah işlemekten münezzehtirler. Allah’ın emriyle yorulmadan, dinlenmeden sürekli O’na ibadet ederler. Günahtan ve isyandan münezzeh oldukları için sürekli ibadette bulunurlar. Allah’a çokça ibadetlerinin yanında tevazu sahibidirler. Emre isyan etmeyip, günah işlemedikleri için ceza alma gibi durumları da olmayacaktır.
İblis ise çeşitli âyetlerde ifade edildiği üzere Allah'a isyan etmiştir. Çünkü o cinlerdendir, cinler ise itaat veya isyan etme özgürlüğüne sahip varlıklardır. Ve Hz. Âdem’i Cennet'ten çıkarmaya çalıştığı andan itibaren de “Şeytan” adını almıştır. Rahmetten kovulmuş ve insanların amansız düşmanı olmuştur. Fakat İslam’da İblis için dahi düşmüş melek tabiri kullanılmaz ki zaten İblis meleklerden değil cin taifesindendir.
Ayrıca bakınız; "Meleklerin iradeleri var mıdır?"
Harut ve Marut ise; Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresi 102. ayette ismi geçen iki meleğin ismidir. Hikmet gereği insan suretinde görünerek Babil şehrine indirilmişlerdir. Vaktiyle Babil şehrinde sihirbazlar çoğalmış olduğundan bu melekler gelerek insanlara sihrin fenalığını, kötü neticesini bildirmişler, buna rağmen yine sihir öğrenmek isteyenlere bir hikmet gereği olarak sihir adına bazı şeyler öğretmişler ise de sihrin zararlarını telkinden yine geri durmamışlardır. (Ömer Nasuhi Bilmen)
“Ve şeytanların, Süleymân’ın saltanatı aleyhinde söylemekte oldukları (sihir yaptığına dâir uydurdukları) şeylere tâbi‘ oldular. Hâlbuki Süleymân kâfir olmadı (sihir yapmadı); fakat şeytanlar insanlara sihri (ta‘lîm ederek) ve Bâbil’deki iki meleğe, (yani) Hârût ve Mârût’a indirilen şeyleri öğreterek kâfir oldular.
Hâlbuki (o iki melek): “Biz ancak bir imtihan (için gönderilmiş)iz, sakın (sihri câiz görerek yapıp da) kâfir olma!” demedikçe hiçbir kimseye öğretmezlerdi. Buna rağmen o ikisinden, koca ile karısının arasını kendisiyle ayıracakları şeyleri öğreniyorlardı.
Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça, onunla hiçbir kimseye zarar verici değillerdi. Böylece kendilerine zarar verecek ve fayda vermeyecek şeyleri öğreniyorlardı.
Şânım hakkı için, (yahudiler) onu (o sihri) satın alan kimsenin âhirette hiçbir nasîbi olmadığını bilmişlerdi. Mukābilinde kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! (Bakara, 102)
Harut ve Marut hakkında yahudilerin uydurduğu asılsız bir iddia;
İdris (as) döneminde Adem'in (as) çocukları arasında fesad alabildiğince çoğaldı. Bu bakımdan melekler onları ayıpladı. Bunun üzerine yüce Allah: Eğer sizler onların yerinde olsaydınız ve onların yapılarında bulunanlar size de yerleştirilmiş olsaydı, onların işlediklerini işlerdiniz. Melekler: Seni tenzih ederiz, bizim böyle birşey yapmamız yakışmaz, dediler. Bunun üzerine yüce Allah: En hayırlılarınızdan iki melek seçiniz diye buyurdu, onlar da Hârut ile Mârût'u seçtiler. Allah onları yere indirdi ve onlara da şehveti yerleştirdi. Aradan bir ay geçmeden adı Nabati dilinde Bîdaht, Farisîde Nâhil, Arapçada da Zühre olan bir kadına gönüllerini kaptırdılar. Bu kadın bir dava için yanlarına gelmişti. Kadınla beraber olmak istediler; ancak dinine girmedikçe, şarap içip Allah'ın haram kıldığı nefsi de öldürmedikçe tekliflerini kabul etmedi. Onlar kadının teklifini kabul edip içki de içtiler ve onunla birlikte oldular. Kendilerini gören bir adamı da öldürdüler. Bu sefer kadın onlardan kendisini söyleyerek semaya çıktıkları ismi öğrenmek istedi. Onlar da bu ismi kadına öğrettiler. Kadın o adı söyleyerek yükseldi ve hilkati değiştirilip yıldız yapıldı.
Salim babasından o da Abdullah'tan rivayetle şöyle der: Bana Ka'b el-Ah-bar'ın haber verdiğine göre bu iki melek daha tam bir gün geçirmeden Allah'ın kendilerine haram kıldığı şeyleri işlediler.
Bu rivayetten başka şöyle denilmektedir: Bu iki melek dünya azabı ile ahiret azabından birisini seçmekte serbest bırakıldılar, onlar da dünya azabını seçtiler. İşte bu iki melek yeryüzünün altındaki bir gizli geçitte Babil'de azab görmektedirler.
Deriz ki: Bütün bunlar zayıftır. Bu sözler, İbn Ömer'den olsun, başkasından olsun uzaktır, bunların hiçbirisi sahih değildir. Çünkü bu Allah'ın vahyinin eminleri olan peygamberlerine elçi olarak gönderdiği meleklere dair temel inanış ve delillere aykırıdır. Bu gibi şeyleri bunlar reddetmektedir. Çünkü melekler: " Allah’ın kendilerine emrettiğine isyân etmeyen ve ne emrolunurlarsa yapan melekler vardır." (Tahrim, 6); " Bil‘akis (onlar) şerefli kılınmış kullardır. (O melekler) söz ile O’nun önüne geçmezler (kendiliklerinden söylemezler) ve onlar ancak O’nun emriyle iş yaparlar." (Enbiya, 26-27); " Göklerde ve yerde kim varsa O’nun (kulu)dur. O’nun katında bulunan (melek)ler de O’na ibâdet etmekte kibirlenmezler ve yorulmazlar. Gece gündüz usanmadan (O’nu) tesbîh ederler!" (Enbiya, 19-20)
Akıl, meleklerin günah işleyebileceklerini ve mükellef kılındıkları şeylere aykırı işler yapmalarını, onlarda şehvetlerin yaratılmasını reddetmez. Çünkü hatıra gelen herşey yüce Allah'ın kudreti çerçevesindedir. İşte peygamberlerin, velilerin ve fazilet sahibi ilim adamlarının korkmaları da burdandır. Şu kadar var ki aklen caiz görülen böyle bir şeyin meydana gelmesi ancak sem' ile (peygamberden gelen nakil ile) bilinebilir, bu konuda ise sahih bir delil yoktur.
Böyle bir görüşün sahih olmadığının delillerinden birisi de yüce Allah'ın yıldızları ve gezegenleri semayı yarattığı vakit yaratmış olmasıdır. Çünkü haberde şöyle denilmektedir: "Sema yaratıldığında orda yedi tane de gezegen yaratıldı: Zuhal, müşteri, behram, Utarit, zühre, güneş ve ay." İşte yüce Allah'ın: "Her biri bir yörüngede yüzerler." (el-Enbiya, 21/33) buyruğunun anlamı da budur. Böylelikle zühre ve Süheyl'in Adem'in (as) yaratılışından önce varolduğu isbat edilmiş oluyor. Diğer taraftan meleklerin: "Bize böyle birşey yakışmaz" demeleri şu anlama gelebilir: Hayır, sen bizi fitneye düşüremezsin. Ancak böyle birşey küfürdür. Bundan Allah'a sığınırız. Böyle bir sözün o şerefli meleklere nisbet edilmesinden de Allah'a sığınırız. Allah'ın salât ve selamı hepsine olsun. Çünkü yüce Allah onları tenzih ettiği gibi onlar da bu konuda müfessirlerin zikredip naklettiği ve onlara yakışmayan her türlü nitelikten münezzehtir. Onların nitelemelerinden senin izzet sahibi yüce ve münezzehtir. (İmam Kurtubi - El-Camiu li Ahkam’il Kuran)
Sonuç olarak; Harut ve Marut hakkında birbirinden farklı birçok efsanevi kıssalar anlatılagelmiştir. Bütün bu nakillerin dayanağı İsrailoğullarının haberlerine dayanır. Çünkü bu kıssalar hakkında merfu' sahih, ve senedi Resûlüllah'a (asm) dayanan bir hadîs yoktur. Kur'an siyakının zahiri ise, kıssayı icmalen geçiştiriyor. Bast edip uzatmıyor. Biz Kur'an'da vârid olan her şeyi Allah'ın irade buyurduğu tarzda tasdik edip îman ediyoruz. Halin hakikatini yüce Allah daha iyi bilir.
Allah’a emanet olunuz.