Kaderin önceden yazılmış olması ve hala yazılıyor olması ne demektir?
Kaderin hem devamlı yazılıyor olması, hem yazılmış olması, hem de irademizle şekillenmesi nasıl olur?
Değerli Kardeşimiz;
KADERİN, HERŞEYİN VÜCUDUNDAN EVVEL YAZILI OLMASI
Kader ezelden bellidir ve levh-i mahfuzda yazılıdır
Allah (cc), ezeli ve ebedi ilmiyle bizlerin neler yapacağını ezelden bilip Levh-i Mahfuz'a yazmıştır. Burada Cenab-ı Hakkın ezeli olmasını iyi anlamalıyız.
Allah ezeli bir ilme sahiptir. Ezel ise; zamanın başlangıcının evveli demek değildir. Ezelde geçmiş, hal ve gelecek yoktur. Ezel bütün bu zamanların aynı anda görüldüğü ve bilindiği bir makamdır.
Allah (cc) ezeli ilmiyle her şeyi bilmesi ve kaderde iradenin etkisi
Allah (cc) olmuş ve olacak, gizli ve açık her şeyi hatta kalplerimizin en derinindeki manaları dahi bilir. Çünkü Allah'ın (cc) ilmi, yüksekten bakan bir ayna gibidir. Geçmiş gelecek, olmuş ya da olacak O’nun için an hükmündedir ki, bu ezeli olmasının bir gereğidir. Bir ayna ne kadar yüksekten tutulursa o kadar çok şeyi içine aldığı gibi, Allah'ın (cc) ilmi de, bir mahlûk olan zamanın dışından kâinata bakıp her şeyi bir anda kuşatır ve bilir. Yani yaratılan mahlukat için var olan zaman kavramı, yaratıcı için geçerli değildir.
Kâinattaki mükemmel düzen ve programlı işleyiş, her şeyin Allah'ın (cc) ilminde olduğuna ve onun (cc) ilminin muhteşemliğine delildir. Çünkü hiç şaşırmadan düzenli ve güzel bir şekilde iş yapmak ve ortaya harika sanatlar koymak, kuvvetli bir ilim ister.
Küçük büyük her şeyi yaratıp programlayan zatın, elbette her şeyi kuşatan geniş bir ilmi olmalıdır. Nasıl güneşin varlığı gibi ışığının da olmaması düşünülemezse, Allah'ın da (cc) her şeyi kuşatan bir ilminin olmaması mümkün değildir.
İşte kader de Allah’ın bu ezeli ilmi ile yazılmış ve Cenab-I Hakk’ın ilminin bir ünvanı olmuştur. Ancak insan iradesi, bu yazılmanın dışında değildir.
Biz, yaptıklarımızı Allah (cc) bildiği ya da öyle yazdığı için yapmayız. Bilakis biz yapacağımız için Allah (cc) bunu ezelî ilmiyle bilir ve kaderimize yazar. Şayet insan günahı seçmeseydi, kaderinde o günahı işlemeyeceği yazılı olacaktı . Mesuliyet, bilen ve yazanda değil, günahı işleyen ve yazdırandadır.
Hem insan vicdanen kesin olarak bilir ki; yaptığı her şeyi kendi iradesiyle yapmaktadır. İsterse içki içer, istemezse içmez. Namazı kılmak ya da kılmamak tamamen kişinin kendi seçimidir.
O zaman sonuç olarak; Allah ezeli ilmiyle kulun ne yapacağını bilip bunu levh-i mahfuza yazmıştır ve kader bu şekilde ezelden bellidir.
KADERİN, HERŞEYİN VÜCUDUNDAN SONRA DA YAZILIYOR OLMASI
Kader levh-i mahfuzda vardır ancak dediğimiz gibi yazılı olan bu kaderin zorlayıcı bir etkisi yoktur. Biz kaderimizde yazılı olduğu için bir şeyleri yapıyor değiliz, tam tersine bizim öyle yapacağımızı Allah ezeli ilmiyle bilmiş ve levh-i mahfuza o şekilde yazmıştır.
Kader ezelden belli olmasıyla beraber kazaya geçmesinden sonra da, yani ilimde var olan kaderin vakti zamanı gelince aynı şekliyle yaşanmasından sonra da kayıt altına alınmaktadır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu mevzuya şu şekilde açıklık getirmiştir:
“…İnsanın sergüzeşt-i hayatıyla beraber, kısmen âlemin hâdisât-ı maziyesi, kuvve-i hafızasında öyle bir surette yazılıyor ki, güya hardal küçüklüğünde bu kuvvecikte, dest-i kudret, kalem-i kaderiyle insanın sahife-i a’mâlinden küçük bir senet istinsah ederek, insanın eline verip dimağının cebine koymuştâ muhasebe vaktinde onunla hatırlatsın.” (26. söz)
Allah “Hafîz” ismi gereği yeryüzünde bulunan tüm varlıkların amellerini muhafaza etmektedir. Evet insanın hayatı boyunca başından geçen her şey mercimek tanesi hükmünde olan hafızasında da yazılır. Her insanın hafızası onun bir nevi amel defteridir. Hafızası ile beraber mukadderat-ı hayatı amel defterlerine de yazılır.
Bundaki hikmet ise; kul, hesaba çekileceği zaman “bunları yapan ben değilim” tarzında her hangi bir inkara gidemesin. Bizzat kendisi de hatırlasın, amel defterinde ve levh-i mahfuzda da çelişki olmadığını görsün.