Peygamber Efendimizi (asm) sevmeyen birinin kalbine onun sevgisini nasıl yerleştirebiliriz?

Peygamber Efendimizi (asm) tanıyıp da zerre kadar sevgi bulunmayan (ona karşı) bir kalbi nasıl iyileştirebiliriz? Bu iman zayıflığından mıdır yoksa vesveseden midir?

Değerli Kardeşimiz;

İnsan gerektiği şekilde tanımadığı bir Zat'ı (asm), hakkıyla sevemez

Peygamber Efendimiz’i (asm) sevmek, O'nu (asm) hakiki bir şekilde tanımaktan geçer. Hayatını, sünnet-i seniyyesini, vazifelendirilmiş olduğu dava ve ümmeti için çektiği sıkıntıları, ahlakını, Allah katındaki şanını bilmek yani hakkıyla tanımak, Peygamber Efendimizi (asm) sevmek için bir basamaktır. İman ve İslam davası uğrunda yaptığı fedakârlıkları idrak etmek gerekir. Peygamber Efendimizi (asm) tanımak sadece tarihi yaşantısını bilmekle değil, O'nun (asm) imanının, şefkatinin ve peygamberlik davasının kutsiyetinin de şuurunda olmakla mümkün olabilir.

Peygamber Efendimizin getirdiği din ile insanlık âlemini nasıl nurlandırdığını ve iman davası için vazifelendirilmiş bu Zat'ın (asm) kutsiyetini daha yakından mülahaza edebilmek için Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin 19. Mektub Mucizat-ı Ahmediye Risalesine müracaat edebilirsiniz.

Bu mevzuda birkaç hususu beyan etmek gerekirse;

Allah’ı (cc) hakiki tanıyan ve seven, en sevgilisi olan Habib’ini (asm) dahi sever

“(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi‘ olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı size bağışlasın!”Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.” (Al-i İmran, 31)

Bediüzzaman Hazretleri bu ayeti şu şekilde tefsir etmiştir:

"Muhabbetullah (Allah'ı sevmek), ittibâ-ı Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı istilzam eder (gerektirir). Çünkü Allah'ı sevmek, Onun marziyâtını (razı olduklarını) yapmaktır. Marziyâtı ise, en mükemmel bir surette zât-ı Muhammediyede (asm) tezahür ediyor. Zât-ı Ahmediyeye (asm) harekât ve ef'alde (fiilerde) benzemek iki cihetledir.

Birisi: Cenâb-ı Hakkı sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyâtı dairesinde hareket etmek, o ittibâı iktiza ediyor (gerektiriyor). Çünkü bu işte en mükemmel imam, zât-ı Muhammediyedir (asm).

İkincisi: Madem zât-ı Ahmediye (asm) insanlara olan hadsiz ihsânât-ı İlâhiyenin en mühim bir vesilesidir; elbette Cenâb-ı Hak hesabına hadsiz bir muhabbete lâyıktır. İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kabilse, fıtraten benzemek ister. İşte, Habibullahı sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittibâ ile ona benzemeye çalışmaları katiyen iktiza eder. (Bediüüzaman Said Nursi, Lemalar, 11. Lema, 10. Nükte)

Âlemlerin ve herşeyin hürmetine yaratıldığı ve Cenab-ı Hakk'ın kullarına olan ihsanlarının en büyük vesilesi olan zatı sevmek elbette insaniyet gereğidir.

Deylemi’nin İbn Ömer’den nakline göre Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur: 
“Bana Cibril geldi ve “Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı, sen olmasaydın cehennem yaratılmazdı” dedi." (Keşfül hafa.c.1.s.45.hn.91) Detaylı bilgi için tıklayınız.

Ömer Nasuhi Bilmen ise bu ayeti şu şekilde tefsir etmiştir:

“Ey Muhammed de ki: Eğer sizler, gerçekten, Allah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsanız iddianızı ispatlamak için bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve geçmişteki günahlarınızı bağışlasın. Allah, günahları çokça bağışlayan ve kullarına karşı çok merhametli davranandır."

Şurası bir gerçektir ki Allah’ı tanıdığını ve sevdiğini iddia eden herkesin Allah’ın Peygamberi olan Hz. Muhammed’i de tanıması ve sevmesi ve de onun yolundan ayrılmaması gerekir. Resulullahın yolundan ayrılan herkes, sapıklık içindedir. Bu hususta Resulullah (asm) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Kim, bizim, üzerinde bulunduğumuz yolun dışında başka bir amel işlerse o amel reddedilir.” (Buhari) (Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri, Al-i İmran Suresi)

İman rükünleri bir bütündür. Her birisi, birbirini ispat eder, destekler. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz’i (asm) tanımak ve sevmek, Allah’ı tanımak ve sevmekten geçer. Çünkü Cenab-ı Hakkın en sevdiği "Habibim" dediği zat Peygamber Efendimizdir (asm). Elbette Cenab-ı Hakka hakiki iman eden ve muhabbet duyan, emirlerine ve yasaklarına azami derece riayet gösterir. Allah’ın razı olduğu ve sevdiği şeyleri sever. Razı olmadığından ise uzak durur. Rızasını ve muhabbetini kazanmaya, daima bir vesile arar. Ömür sermayesini boş meşgaleler yerine ahiretine faydalı olacak işlerle bakileştirmeye çalışır.

İşte insanlığı bu gayeye en kısa bir şekilde ulaştıracak, Allah’ın emir ve yasaklarını bizlere öğreten, Allah’ın muhabbetini ve rızasını kazanmaya en kısa bir vesile olan, “Bir kul nasıl olmalıdır?” sorusuna, yaşantısıyla mükemmel bir örnek olan Peygamber Efendimizdir (asm). Kulluk vazifesinin en mükemmeli Peygamber Efendimizde (asm) tezahür etmiştir. Elbette Allah’ı  (cc) hakiki tanıyan, kulluğun şuuruna varmış olan her fert, O zat’ı (asm) sevip, sırat-ı müstakim olan yolundan, yürüyecektir.

Cenab-ı Hakkın sevgisini kazanmak ancak Peygamberini sevmekle ve O'nun (asm) yaptıklarını yapmakla mümkündür

“(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi‘ olun ki, Allah (da) sizi sevsin ve günahlarınızı size bağışlasın!”Çünki Allah, Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.” (Al-i İmran, 31)

Bediüzzaman Hazretleri Allah'ı sevmenin Peygamberi sevmekle ve Sünnet-i Seniyyesine ittiba ile olacağını şöyle izah etmiştir:

Şu âyet diyor ki: "Allah'a (celle celâluhu) imanınız varsa, elbette Allah'ı seveceksiniz. Madem Allah'ı seversiniz; Allah'ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise: Allah'ın sevdiği Zâta (asm) benzemelisiniz. Ona (asm) benzemek ise, ona ittibâ etmektir. Ne vakit ona ittibâ etseniz, Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah'ı seversiniz, tâ ki Allah da sizi sevsin."

İşte bütün bu cümleler, şu âyetin yalnız mücmel ve kısa bir meâlidir. Demek oluyor ki, insan için en mühim, âli maksat, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine mazhar olmasıdır. Bu âyetin nassıyla gösteriyor ki, o matlab-ı âlânın yolu Habibullaha ittibâdır ve Sünnet-i Seniyyesine iktidâdır.

Cenâb-ı Hakkın hadsiz merhameti olduğu gibi, hadsiz bir muhabbeti de vardır. Bütün kâinattaki masnuatın (sanatla yaratılan herşeyin) mehâsiniyle (güzelliğiyle) ve süslendirmesiyle kendini hadsiz bir surette sevdirdiği gibi; masnuatını, hususan, sevdirmesine sevmekle mukabele eden (karşılık veren) zîşuur (şuur sahibi) mahlûkatı sever. Cennetin bütün letâif (latiflikleri) ve mehâsini (güzellikleri) ve lezâizi (lezzetleri) ve niamâtı (nimetleri) bir cilve-i rahmeti olan bir Zât'ın nazar-ı muhabbetini kendine celbe (çekmeye) çalışmak ne kadar mühim ve âli bir maksat olduğu bilbedâhe (açıkça) anlaşılır. Madem, nass-ı kelâmıyla, Onun muhabbetine, yalnız ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (asm) (Peygamberimizin sünnetini yapmak) ile mazhar olunur; elbette ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (asm) en büyük bir maksad-ı insanî ve en mühim bir vazife-i beşeriye olduğu tahakkuk eder. (Bediüüzaman Said Nursi, Lemalar, 11.Lema, 10. Nükte)

Peygamber’i (asm) ve Allah’ı (cc) sevmek imanın kısımlarındandır

Ebu Hureyre anlatıyor, Hz. Peygamber (asm) buyurdu ki;

“İman yetmiş küsur- bir rivayette de altmış küsur-şubedir. Haya imandan bir şubedir”. (Buhari, İman 3)

Açıklama:

Allah’ın avn ve yardımıyla diyoruz ki imanın aslı kalp ile tasdik, dil ile ikrar’dır. Fakat kamil ve tam bir iman ve tasdik, ikrar ve amel’dir. Yani üç kısımdır.

Birinci Kısım: Tasdikle ilgili itikadiyattır. Bu kısım 30 şubedir.

...

10. Allah’ı Sevmek

11.Allah için sevmek, Allah için buğz etmek. Muhacir ve Ensar sahabeyi, Al-i Resul’ü (asm) sevmek de buraya girer.

12.Hz. Peygamber’i (asm) sevmek. Buna Hz. Peygamber’e (asm) salat ve selam okumak, sünnetine uymak da girer... (Kütüb-i Sitte, c.2 s.238-242)

Hakiki bir Müslüman, Allah ve Resulünü her şeyden çok sevendir

Hz. Enes, Resulullah’ın (asm) şöyle buyurduğunu anlatıyor;

“Üç haslet vardır. Bunlar kimde varsa imanın tadını duyar; Allah ve Resulünü bu ikisi dışında kalan her şeyden ve herkesten daha çok sevmek, bir kulu sırf Allah rızası için sevmek, Allah, imansızlıktan kurtarıp İslam'ı nasip ettikten sonra tekrar küfre, inançsızlığa düşmekten, ateşe atılmaktan korktuğu gibi korkmak.” (Buhari, İman 9)

Açıklama:

Gerçek dindarlık Allah ve Resulünü her şeyden çok sevmekten geçer. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. Nitekim bir ayet de şöyle buyurarak mevzunun ehemmiyetini tespit eder;

“Ey Muhammed de ki, babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah’tan Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Tevbe, 24)

Burada emredilen Allah ve peygamber sevgisinin nasıl ortaya çıkacağı bir başka ayette şöyle açıklanmıştır;

“Ey Muhammed de ki; Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, ta ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı mağfiret etsin.” (Al-i İmran, 31)

Hadiste Allah ve Resulü dışında kalan kimseleri sevmede de ölçü verilmekte Allah’ı memnun etmeyecek sevmelerden, buğz etmelerden kaçınmak emredilmektedir.

“Din sevgi ve buğzdan başka bir şey değildir.” Hadisini de göz önüne alacak olursak, dinimiz açısından “sevmek ve buğz etmek” duygularımızı kullanmanın ne kadar ehemmiyetli, hayati bir iş olduğu anlaşılır. Kendisini Müslüman bildiği halde sevgi âlemini sadece artistler, sporcular, romancılar vs. dolduran veya Müslüman büyüklerine, İslami değer ve mefahirlere gerekli alakayı göstermeyen sevmeyen Müslümanlar bu ayet ve hadislerin ışığında kendilerini muhasebe ve murakabe etmelidir. Bilmelidir ki, ömür sermayesinden, bir an bile olsa, pay ayırdığı her şeyden hesap verecektir. (Kütüb-i Sitte, c.2, s.247)

Hz. Peygamber’i (asm) her şeyden çok sevmeyen, kâmil iman etmiş olmaz

Hadis-i şerifte buyruluyor ki;

“Ben sizden birinize, babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça o kimse iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman)

“Hiçbir mümin yoktur ki ben onun için dünya ve âhirette diğer insanlardan daha üstün olmayayım. Dilerseniz "Peygamber, müminlere kendi öz nefislerinden daha üstündür." âyetini okuyun. O halde hangi mümin ölür de geride mal bırakırsa o malı, mirasçıları kim ise onlar alsın. Şayet geriye borç veya zayi olacak bir şey bırakırsa bana başvurulsun. Zira ben o kişinin velisiyimdir.” (Buhari, İman)

"Kimde üç şey bulunursa imanın tatlılığını tatmış olur: Allah ile Resul’ü kendisine başkalarından daha sevgili olmak; bir kimseyi sevmek, fakat yalnız Allah için sevmek; (Allah onu küfürden kurtardıktan sonra) yine küfre dönmekten, ateşe atılacakmışçasına hoşlanmamak." (Buhari)

Umer ibnu'l-Hattâb da, bu metindeki hadisi işittikten sonra;

“Yâ Resulallah, sen bana nefsimden başka her şeyden daha sevgilisin.” demiş.

 Buna karşı Resulullah;

“Yâ Umer, nefsinden de sevgili olmalıyım.” buyurmuş. Bunun üzerine Umer,  “Nefsimden de” deyince, “Yâ Umer, işte şimdi oldu” buyurmuş. (Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları, 1\170)

Peygamber Efendimize (asm) sevgi ve muhabbette Sahabe Efendilerimizi örnek almalıyız

Sahabelerden biri Hz. Peygamber’den (asm) Kıyametin ne zaman kopacağını sordu. Hz. Peygamber (asm):

“Sen kıyamet için ne hazırlık yaptın?” deyince:

“Hiçbir şey hazırlamadım. Ancak Allah’ı ve Peygamberini severim.” dedi. Hz. Peygamber (asm):

“Sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdu. Biz Resulullah’ın (asm) bu sözüne sevindiğimiz kadar hiç bir şeye sevinmemiştik. (Buhari)

İbn-i Ömer’den (ra) naklediliyor:

“Bir gün Resulullah’a (asm):

“Sen bana, canım hariç, her şeyden daha sevimlisin.” dediğimde Resulullah (asm) buyurdu ki:

“Sizden hiç biriniz beni canından da daha çok sevmedikçe (kamil manada) iman etmiş sayılmaz.” Bunun üzerine Resulullah’a (asm):

“Sana Kuran’ı gönderene yemin olsun ki, seni canından bile daha çok seviyorum.” dedim. Resulullah da:

“Şimdi oldu Ey Ömer” buyurdu. (İmam Ahmed)

 Ayet-i kerimelerde, hadis ve tefsirlerde gayet vazih bir tarzda beyan edildiği gibi, Peygamber'i (asm) hakiki manada sevmemek, Müslümanlık vasfıyla örtüşmez.  İmanı zayıf bir müminin kalbine şeytan Peygamber Efendimiz (asm) hakkında şüpheler, vesveseler verebilir. Bundan kurtulmanın ve Peygamber Efendimize karşı tam bir muhabbet elde etmenin yolu imanımızı her konuda takviye etmek ve O'nu (asm) tanımaktan geçer.

Allah'a emanet olunuz.