Kötülükler öfkelenmemiz için bahane olabilir mi?
Yapılan kötülükler, yumuşak huyu terk etmeye bahane olabilir mi?
“Firavuna gidin! Şüphesiz o (ilahlık iddiasıyla) iyice azdı. Buna rağmen ona yumuşak söz söyleyin! Belki ibret alır ya da Allah’tan korkar.” (Taha, 43-44)
“İyilikle kötülük bir olmaz (sen kötülüğü) en güzel olan (iyilik) ile defet; bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost olmuştur.” (Fussilet, 34-35)
“Onlar (o müminler), bollukta ve darlıkta (mallarını Allah yolunda) sarf edenler, (kızdıkları zaman) öfkelerini yenenler ve affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Al-i İmran, 134)
“Onlar (o müminler) ki, yalan yere şahitlik etmezler. Boş şeyler (söz ve hareketler) karşılaştıkları zaman (yüz çevirerek) vakarla geçip giderler.” (Furkan, 72)
“Rahman’ın kulları ise, öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu (ve vakar) içinde yürürler. Cahiller onlara bir laf attıkları zaman selam (Allah selamet versin!) derler ve geçerler.” (Furkan, 63)
Allahü Teala buyurdu ki:
“Ya İsa! Ben senden sonra bir ümmet göndereceğim. Sevdikleri bir şeyle karşılaşırlarsa, Allah‘a hamd ederler, sevmedikleri bir şeyle karşılaştıklarında bilgileri ve dayanma güçleri olmadığı halde ecir ve sevabını benden bekleyerek dayanır, sabrederler.”
İsa (as):
“Ya Rab! Bu nasıl olur?” dedi. Allahü Teala da:
“Ben onlara hilmimden ve ilmimden veririm” buyurdu. (Hakim)
Bir adam Peygamberimiz’e (asm) gelerek:
“Bana tavsiyede bulunun.”dedi. Allah Resulü (asm):
“Kızma” buyurdu.
“Adam arzusunu bir kaç kez dile getirdi. Peygamberimiz (asm) ona aynı şekilde:
“Kızma” buyurdu. (Buhari)
Lokman Hekim (as) buyurdu:
“Üç sınıf vardır. Onlar ancak üç hasletin yanında bilinirler:
Halim bir kimse ancak öfkelendiği zaman bilinir.
Kahraman bir kimse ancak harp halinde bilinir.
Kardeş de, ancak kendisine ihtiyaç vaki olduğu zaman bilinir.” (İhya’u Ulum’id-Din)
Hz. Aişe (ra) annemiz şöyle anlatıyor:
“Yahudilerden bir cemaat, Resulullah’ın (asm) huzuruna girerek:
“Essamü aleyke. (Ölüm senin üzerine olsun.)” dediler. Resulullah (asm) da:
“Aleyküm (sizin üzerinize de olsun) karşılığını verdi.” Ancak ben atılarak:
“Üzerinize hem sam, hem de lanet olsun.” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu:
“Ey Aişe! Allah her şeyde yumuşak davranmayı sever.”
Mahmud El-Varrak (ra) buyurdu:
“Her günahkarı benim hakkımda irtikap ettiği suçları çok olsa dahi affetmeyi nefsime gerekli bir vazife kılacağım. Zira insanlar ancak üç sınıftan birisidir:
• Şerefli olan,
• Şeref bakımından mağlup olan,
• Mukavemette denk olandır.
Benden üstün olana gelince, onu kıymetini biliyor, onun için ona karşılık vermiyorum. Ve onun hususunda hakka uyuyorum, hakka uymak da lazımdır.
Derece bakımından benden küçük olana gelince, o bir şey söylerse kendisine cevap vermekten namusumu koruyorum. Cevap vermemekten dolayı, herhangi bir kimseden kınansam dahi.
Benim gibisi olana gelince, eğer o kayar veya düşerse, ben faziletli olurum. Çünkü halimlikten dolayı fazilet, muhakkak her şeye hakimdir.” (İhya’u Ulum’id-Din)
“Hilm, öfkeyi yutmaktan daha üstündür. Çünkü öfkeyi yutmak, olmayan halimlik sıfatını kazanmaya çalışmaktır. Oysa öfkeyi yutmaya ancak öfkesi kabaran bir kimse muhtaç olur ve bu hususta şiddetli bir mücahedeye muhtaçtır. Fakat bunu bir müddet adet edindiği zaman kendisine alışkanlık olur ve artık bir daha öfkesi kabarmaz. Kabarsa da onu yutmakta herhangi bir zorluk söz konusu değildir. Bu tabii halimliktir. Bu, aklın kemale ermesi ve bedeni kontrol altına almasının delaletidir. Öfke kuvvetinin kırılması ve akla teslim olmasıdır. Fakat bunun başlangıcı, kendini hilme zorlamak, zoraki bir şekilde öfkeyi yutmaktır.” (İhya’u Ulum’id-Din)