Anne-Baba Hakkı ile Alakalı İbretlik Kıssalar
Anne-baba hakkına riayet ile igili ibretlik kıssalar…
Bir gün Hz. Peygamber’e (asm) birisi gelir ve:
"Ya Resulullah! Bir genç ölmek üzere. Ona ölürken ‘La ilahe illallah...’ sözü telkin edildi. Ama bunu söylemedi." der. Resulullah (asm):
“Namaz kılıyor muydu?” diye sorar. Adam:
“Evet, diye cevap verince Resulullah (asm) ile birlikte kalkarak o gencin yanına giderler. Hz. Peygamber (asm) ölmek üzere olan delikanlıya”:
“La ilahe illallah de, diye telkinde bulunur.” O da:
“Söyleyemiyorum, gücüm yetmiyor." der. Hz. Peygamber (asm):
“Niçin?" diye sorunca, orada bulunanlardan birisi:
“Annesine isyan ediyordu” diye cevap verir. O zaman Hz. Peygamber (asm):
“Annesi yaşıyor mu?” diye sorar.
“Evet!" derler. Ve çağırırlar. Kadın gelince Hz. Peygamber (asm) ile kadın arasında şu konuşma geçer:
“Bu senin oğlun mu?”
“Evet.”
“Kızgın alevlerle yanan kocaman bir ateş gördüğünde sana:
“Eğer oğlunu sen bağışlarsan biz de bırakırız, yoksa onu gördüğün bu ateşe atacağız denilse bağışlamaz mısın?”
“Ya Resulullah! Öyleyse onu affediyorum.”
“Ondan razı olduğuna dair Allah'ı ve beni şahit tut.”
“Allah’ım! Sen ve Peygamberim şahidimsiniz, oğlumdan razıyım” dedi.
Hz. Peygamber (asm) bu konuşmadan sonra delikanlıya dönerek:
“Ey Delikanlı ‘La ilahe illallahü vahdehü la şerike leh ve Eşhedü enne
Muhammeden Abdühü ve Rasülühü’ de, diye telkinde bulunur ve delikanlı bu kez söyleyebilir.” Bunun üzerine Resulullah (asm):
“Şefaatim sebebiyle onu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun, der.” (Taberânî, Ahmed)
“Hac sırasında bir sahabe hasta annesini omzuna alarak Kâbe’yi tavaf ettirmişti. Sonra Resulullah'ın (asm) yanına gelerek:
“Ya Resulallah, annemi sırtımda taşıyıp tavaf ettirerek hakkını ödedim mi?" diye sorunca, Resülullah (asm):
“Hayır, sana hamile iken alıp verdiği bir
Annesinin duası ile Hz. Musa’ya (as) komşu olan adam
Musa (as) “Ya Rabbi bana cennetteki arkadaşımı göster!” dedi. Allah ü Teâlâ:
“Filan şehrin, filan çarşısına git. Orada bir kasap vardır. Yüzü şöyle, boyu şöyledir. Senin cennetteki arkadaşın odur” buyurdu.
Hz. Musa (as) o dükkâna gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp zembiline koydu. Dükkândan ayrılırken, Musa (as):
“Ey genç, misafir için, yanında yer var mı?” buyurdu. Genç “evet” deyip, beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir çorba pişirdi. Sonra evin bir köşesinden bir zembil daha çıkardı. İçinde çok yaşlı, zayıf, güçsüz bir kadın vardı. Bir güvercin yavrusunu andırıyordu. Onu zembilden çıkardı. Bir kaşık alıp, doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini yıkadı kuruttu ve yine ona giydirdi. Sonra tekrar zembile yerleştirdi. Bu esnada annesinin dudakları kımıldadı. Sonra adam zembili alıp duvara astı. Bunları gören Hz. Musa (as):
“Bu yaptıkların nedir?” buyurdu.
“Bu benim annemdir. Çok yaşlandı gücü takati yok. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu yedirmeden, doyurmadan, ne yerim ne de içerim” dedi. Bunun üzerine Hz. Musa (as):
“O esnada annenizin dudaklarını kımıldattığını gördüm” buyurdu.
“Ya Rabbi oğlumu cennette Musa’ya (as) arkadaş eyle” diye dua eder” dedi. O zaman Hz. Musa (as):
“Gözün aydın olsun, Musa benim ve benim cennetteki arkadaşım sensin” buyurdu. (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Havşeb oğlu Avvam (ra) der ki;
“Günün birinde, bir yerde konaklamıştım. Orada bir kabir vardı. İkindi sularına doğru birden bire kabir açıldı. İçinden başı merkep, vücudu ise insan vücudu bir adam çıkarak üç kez anırdı. Sonra kabir, adamın üzerine örtüldü. Yaşlı bir kadın, tiftik veya yün eğiriyordu. O sırada bir kadın:
“Şu ihtiyar kadını görüyor musun?” diye seslendi. Ben de;
“Nesi var?” dedim.
“O adamın anası!”
“Bu nasıl oldu (meselenin aslı nedir)?”
“Adam içki içiyordu. Gittikçe de arttırdı. Anası ona,
‘Yavrum Allah’tan kork! Daha ne zamana kadar içeceksin bunu!’ deyince, adam anasına:
‘Sen ancak eşeğin anırması gibi anırıyorsun’ diye karşılık verirdi. Günün birinde, ikindiden sonra öldü. Öldüğü günden bu yana her gün ikindiden sonra, bu kabir açılır. Adam da bu şekilde çıkarak üç kez bu şekilde eşek gibi anırır. Sonra kabir üzerine kapanır.” dedi. (Esbehânî)
Hz. Osman zamanında bir hurma ağacının fiyatı bin dirheme kadar yükselmişti. Buna rağmen Üsâme, hurma ağaçlarından birisinin özünü çıkararak annesine yedirdi. Ona:
“Bunu ne için yaptığını anlayamadık. Bir hurma ağacının bir dirheme çıktığı bir zamanda bunu nasıl yapabildin?” dediler. O da:
“Annem hurma ağacı özü istemişti. Gücüm yettiği sürece onun her istediği benim boynumun borcudur” diye cevap verdi. (Hayatü’s-Sahabe)
“Yemen illerinde ömrünü geçiren Veysel Karâni Hazretleri daima Rasûlü Kibriya’yı (asm) dünya gözü ile görmek isterdi. Yüce Allah sevgilisini görmeden âşıktı. Hasretiyle yanar tutuşurdu. Bir gün hatırını çok saydığı anasını ayaklarına kapanarak şöyle dedi:
“Yâ ana! İznin olursa Hazret-i Muhammed (asm) Efendimizi görmeye gideceğim. Kısa bir süre için hizmetini aksatsam bile Rasul-i Ekrem’i (asm) görmek için gitmeme izin ver.” Annesi cevaben;
“Elbet izin veriyorum, yalnız bir şartla; Rasul-i Kibriya’nın (asm) mübarek evlerinden kapısından başka yere gitmeyeceksin. Sana vasiyetim budur. Haydi, yolun açık olsun” dedi.
Anasının iznini alan Üveys (ra), Rasul-i Kibriya’nın (asm) kapısına gitti.
“İki cihan serverini görmeye izin var mı?” diye seslendi. Hz. Aişe (ra) anamız, mescitte olduğunu, orada görebileceğini, beklerse görüşebileceğini söyledi. Veysel Karâni (ra):
“Ne yazık ki gayrı yere gidip arayamayacağım gibi, fazla da bekleyemeyeceğim” cevabını verdi. Aişe anamız (ra) kendisine:
“Hz. Peygamber (asm) geldiğinde kim aradı diyelim?” dedi. Üveys derin bir üzüntü ile:
“Adım Üveys” buyurdu. Ağlaya ağlaya tekrar Yemen’e döndü. Rasul-i Ekrem (asm) biraz sonra mescitten evine geldi. Kapıda Üveys’in nurunu gören Hz. Peygamber (asm), Hz. Aişe’ye (ra):
“Yâ Aişe! Üveys gelmiş, bana bu fani âlemde enis olmak istemiş. Hâlbuki beni bu dünya gözleri ile göremeyecek. Allah onu imtihan ederek, azim mükâfat vermiş olsa gerek” buyurmuştur.
“Veysel Karani Hazretleri ise, annesinin yanına ağlayarak anasının ayaklarına kapandı:
“Yâ ana! Habib-i Ekrem’i (asm) görüp, mübarek ayaklarına yüz süremedim. Kendileri mescitte imiş, sana asi olmaktan korktum. Ne fena talihtir ki bu kadar yol gittiğim halde, onu göremedim.” Anası cevaben:
“Kaygılanma oğul, nasıl olsa onu ahirette göreceksin. Benim rızamı aldığın için de ayrıca sana şefaatçi olur” buyurdu. (Ahmediyye Şerhi)