Allah'ın (cc) varlık ve birlik delilleri nelerdir?

Allah'ın (cc) varlığını ve birliğini ispat eden deliller nelerdir?

Allah'ın (cc) varlık ve birlik delilleri kâinattaki zerrelerden daha çoktur. Hal böyle olunca “yok” demek kolay görünse de aslında hiç kolay değil.

İşte kâinat kitabındaki Allah'ın (cc) varlık ve birlik delillerinden misaller:

Her harf kendi varlığından çok kâtibinin varlığına delildir

“Muntazam bir saray muntazam fiile, muntazam bir fiil mükemmel bir fâile, mükemmel bir fâil, mükemmel bir sıfata yani sanat melekesine o da istidada o da âli bir ruh ve yüksek bir zata delalet eder.”
Maktul kâtili, sanat sanatkarı, aşağı yukarısını gösterdiği gibi kainatta eşyanın çokluğu bir tek zattan çıktığını, sonradan var olmaları da hep var olan bir Zat'ı (cc) gösteriyor.

Her fiil, bir fâilin varlığını gösterir ve o fâili tanıttırır

Kâinata Allah (cc) hesabına şöyle dışarıdan dikkatle bir bakıldığında âdeta muhteşem bir saray görünüyor. Ay, güneş lambaları ve yıldızlar ise mumları... Zerrelerden güneşlere her şey bu sarayın aziz misafirleri olan insanlara hizmetçilik ediyorlar. Allah (cc) hesabına bakılmadığında ise saray zindana dönüşüyor.
Güneş yeryüzündekilere acıyor da ondan mı her gün doğuyor dersiniz? Bulutlar mı ihsan sahibi ve merhametli olan? Veya oksijen ve hidrojen insanlar, hayvanlar, ve bitkiler için gerekli olduğunu düşünerek şefkat edip suyu oluşturmaya mı karar vermişler!? Bakın ne kadar basitleşti her şey. Oysa Allah'a ait muhteşem bir şefkat öyle kuşatmış ki kâinatı, gördükçe kalplerimiz ısınıyor. Ne var ki basiretsiz ve insafsız gözler Allah (cc) hesabına bakamadıkları için bu harika sıfatları akılsız, şuursuz ve kör unsurlara verip mucize işleri adileştiriyorlar. Böylece cennet içinde bir cehennem yaşıyorlar.
Muntazam fiil: En harika gıda olan sütle beslemek,
Fiilden etkilenen: Yeryüzünün her yerinde bulunan hayvan ve insan yavruları,
Mükemmel Fâil: Allah (cc),
Mükemmel sıfat: Şefkat, Rahmet.
Muntazam fiil: Şifa vermek,
Fiilden etkilenen: Yeryüzündeki tüm bitkiler, hayvanlar ve insanlar,
Mükemmel Fâil: Allah (cc),
Mükemmel sıfat: Şâfi, Rahman, Rahim.
Mükemmel fiil: İhtiyaçları karşılama, doyurma, nimetlendirme,
Fiilden etkilenen: Tüm varlıklar,
Mükemmel Fâil: Allah (cc),
Mükemmel sıfatlar: Rezzak (rızık veren), Rahman, Şefkat.

Çok muhteşem sanatlı şeyler kolayca ve çabucak ortaya çıkıyor ve çok kıymetli şeyler çoklukla var oluyor

Herkes bilir ki; sanat ne kadar kıymetliyse o kadar pahalı olur. Sanatı ve işlenişi yoğun olduğu nispette de üretimi zordur ve az üretilir.
Oysa her bir hayat sahibi, mucize hükmünde makineler gibiyken kolaylıkla ve süratle icat edilip cömertçe çoklukla yaratılırlar. İnsanoğlunun bir kanadını bile icattan aciz olduğu sinekler bir yıl içinde şimdiye kadar yeryüzüne gönderilen insanlar kadar yaratılır.
Mesela bir inek, yaşamı boyunca tonlarca süt, bir ağaç tonlarca meyve verir. Bu kıymeti yüksek sanatların çoklukla yapılması ve ucuzlukla yayılması nihayetsiz kudret sahibi Allah'ın (cc)varlığını ilan eder.
“Kâinattaki suhulet-i icat (kolayca yaratma) Sâni'in vücuduna (sanatkarın varlığına) ve kudretine delildir. Vücut derecesindeki bu suhulet bin derece muhal olan kendi kendine teşekkül ile iltibasa (karıştırmaya) sebep olmuştur. Ahmaklar nihayetsiz bir kudretin delilini ademine (yokluğuna) delil yaparlar.” (RNK)

Var olan her şeyin tüm ihtiyaçları karşılanıyor. Hiçbir şey unutulmuyor, bütün istekler işitiliyor ve ihtiyaca cevap veriliyor

Kâinatta insan dâhil varlıkların hiçbiri yaşamlarının devamı için gerekli olan şeyleri yapabilecek güce ve zenginliğe sahip değiller. Her an muhtaç olduğumuz havayı, ya da onsuz yaşayamayacağımız suyu yapabilir misiniz!? Fakat tüm varlıklar bu kadar aciz ve fakir oldukları halde hepsi mutlaka ihtiyaçlarına kavuşuyor. Hem bu ihtiyaçlar öyle yüzeysel ve düzensiz bir tarzda önlerine gelmiyor. En gerekli bir zamanda ve en güzel bir şekilde karşılanıyor.
Mesela; suya muhtaç bir ağaç bulutları kendisine hizmet ettirme yetkisine ve gücüne sahip değil. Halbuki bulut ağaca hizmet için ayağına kadar geliyor. Demek ki ağacın sesini duyan ve bulutu onun hizmetine gönderen bir fâil vardır.
Var olduğundan bu yana güneşin yakıtı hiç bitmiyor. Sayısı bilinmeyecek kadar çok galaksilerin ihtiyacı olan yanma maddeleri karşılandığı gibi gözle göremeyecek kadar küçük hadsiz birçok varlığın ihtiyaçları da unutulmuyor. Milyarlarca varlıkların hiç birinin ihtiyacı yanlışlıkla diğerine verilmiyor. Hiç şaşırma yok, hiç unutma yok.

Her şey mükemmel olarak var oluyor, ilk yaratılıştaki donanım ile şimdiki donanım aynı

Her şey ilk var olduğunda da bugünkü gibi harika bir donanımdaydı. Daha ilk var oluşta binler ihtimal içinde en harika tasarım seçilmiş.
Halbuki yeryüzünde en akıllı ve en zeki varlıklar olan insanlar bile bir sanatta mükemmeli ortaya koymak için zamana muhtaçtır. Mesela otomobilin ilk icat edildiğindeki halini düşünün. Sonra bugünkü halini. Ve hala mükemmeli yakalamaya uğraşıyor insanoğlu. İlk yapılan bilgisayar ise bir apartman büyüklüğündeydi. Şimdi avucumuza sığabiliyor. En zeki ve en akıllı varlık olan insan bile her işinde ancak zamanla en iyiyi ortaya koyabiliyorsa, her biri mucize olan varlıklar nasıl kendi kendilerini yapabilecek dehayı gösterebilirler dersiniz!? Aklı olan elbet anlar ki muhteşem bir eser; ancak mükemmel bir akıl, ilim ve güçle ortaya çıkabilir.

Sonuç sebepten çok daha kıymetli ve sanatlı, kuvvetli olan zayıf olana bina edilemez

Sebebe bakıyoruz gayet adi ve aciz. Kendine takati yok ama sebep oldukları şeyler gayet sanatlı ve kıymetli. Kara topraktan rengârenk ve sulu gıdaların oluşumunu ve bir damla sudan hayat, ruh ve şuur sahibi canlıların oluşmasını düşünün! Ortaya çıkan pek çok şeyin sanatça, kıymetçe sebep olandan yüksekliği söz konusu. Fakat kuvvetli zayıf olana bina edilemez.
Demek ki sebepler cahil ve şuursuzdurlar. Sebepler sadece görünüşte birer sebep olup hakiki sebep olan Allah’ı (cc) gösterirler.

Şuursuz varlıklar, gayet şuurlu ve yüksek maksatları olan işler ortaya koyuyorlar

Görevi olmayan hiçbir varlık yok. Fakat onlar vazifelerini bilinçli olarak yapmazlar. Mesela bulut “şurada susuz bir bölge kalmış, gidip ihtiyacını gidereyim” deme bilincine ve şefkatine elbette sahip değil. Sanki hepsi birer saat gibiler. Saat zamanı belirler ama bunu yaptığından habersizdir. Fakat onu bu gaye ve maksatla insan icat etmiştir. Dolayısıyla bir aklın ürünüdür.
İnsan ise hem kendi hem bütün kâinatın vazifesini fark edebilecek şuura sahiptir. Ondaki bu kabiliyet ise Allah'ı (cc) tanıması içindir.

Tüm varlıklar maddi-manevi harika cihazlara sahip

Yeşil ot yiyen inek, kan ve işkembe arasından bembeyaz süt çıkaran bir donanıma sahip. Rusya’da bir grup bilim adamı süt üretmek amaçlı inek yapmayı denemişler. Fakat büyük uğraşlar sonucunda yeşil ot verdikleri makineden sadece yeşil su elde etmişlerdir. Halbuki inek bir bilim adamı olmadığı halde süt yapabiliyor.
Teknolojide insanoğlu pek çok hayvan ve bitkinin harika tasarımlarını taklit etmeye çalışır. Fakat gelmiş geçmiş bütün bilim adamları bir araya gelse bir sinek kanadını yaratamayacaklardır. Çünkü küçücük bir sinek kanadında neredeyse kâinatı içine alan bir sistem vardır.
Mesela bir çıngıraklı yılanın başında öyle bir cihaz vardır ki bizim gözümüzle göremediğimiz kızıl ötesi şuaları görür. Çıngıraklı yılan 1 derece sıcaklığın binde birinden çok daha küçük ısıyı fark eder. Böylece yanına bir canlının yaklaştığını kolayca anlar. Oysa 21. asrın icatları hala hayvanlardan çok daha gerilerdedir.

Tüm varlıklar olağanüstü işler ortaya koyuyorlar

Ağaç bir meyve fabrikası. Toprak laboratuar. Kökler ise kimyagerler ve topraktan ağaca lazım elementleri ince ölçülere uyarak alıyorlar ve yaprağa çiçeğe meyveye uygun ölçülerle dağıtıyorlar. Böyle mi diyelim yani!? Kökler kimyager mi yani!? Karşılarına çıkan taş ve toprağı eritecek asiti üretmeyi hangi kimya üniversitesinde okudular dersiniz? Siz topraktaki magnezyumun, demirin, fosfatın atomunu ayırt edebilir misiniz? Ama kökler bunu yapabiliyor. Toprağın altında görünmeyen fabrikalar, üniversiteler mi var acaba!
Yarasaların radarlara taş çıkartacak elektromanyetik ses sistemine ne dersiniz? İnsanların ancak 21. yüzyılda icat edebildiği radar sistemine yarasalar zaten sahiptir. Gönderdiği ses dalgalarının kulağına eko sistemi olarak geri dönmesiyle karşısındaki cismin hacmini, kütlesini, canlı mı cansız mı oluşunu ve arasındaki mesafeyi ölçebiliyor yarasa. Yarasanın yaratıcısı olan Allah'a (cc) iman etmeyen, yarasaya üniversitelerde bir mühendis olarak ders verdirmelidir!
Her bir varlık, kâinatın padişahı olan Allah'ın (cc)bir askeri hükmünde. Bir büyük padişaha bağlı bir asker çok kralları paşaları esir etmiştir. Mesela kâinat ordusundaki çekirdek denilen küçücük bir asker ise kâinat padişahının emriyle havayı, güneşi, toprağı ve bulutları kendine hizmet ettiriyor. Aynı kuvvetle karınca Firavun'un sarayını yıkabildiği gibi bir sinek Nemrud'u öldürebiliyor.
Çekirdek acizdir, yarasa acizdir, dağlar ve güneşler de acizdir. Onların bütün kudret, kuvvet ve zenginlikleri Allah'a (cc)asker oldukları içindir.

Kâinat bölünemez bir bütün, atomdaki ve güneş sistemindeki matematiksel kanun aynı

Her bir varlık bütün kâinattan numuneler içeriyor. Mesela kâinatta bulunan pek çok sistem ve elementler küçücük bir sinek kanadında da mevcut. Maddenin en küçük yapı taşı kabul edilen atomda ise koskoca güneş sistemindeki aynı matematiksel çekim kanunları var. Anlaşılıyor ki galaksilere hükmeden kim ise atoma da hükmeden aynı zattır. Çünkü ancak bütün kâinatı idaresi altında tutan bir kuvvet her şeyi istediği anda, istediği yerde kullanabilir.
Her şeyin hayat kanunlarında bir benzerlik var. Kâinattaki görünen bu bütünlük Allah'ın (cc)varlığını ilan ettiği gibi Allah'ın (cc)birliğine de apaçık bir delildir.
“Yaratılan her bir şey ilmi düsturlarla ve hikmet mizanlarıyla kâinattan süzülmüş ve sağılmış birer cami noktası ve mayalık bir katresi olduğundan onlardan birini icat eden zat her halde bütün kainatı icat eden aynı zattır.”

Çok basit ve tek bir maddeden çok kolay ve mükemmel sanatlar oluyor

Öyle muhteşem ki O zat (cc); her şeyden bir şey, bir şeyden her şeyi yapar. Bitkiler çamur içer, hayvanlar bitki yer, et yer, insanlar da hem et hem ot yer. Ama her şey tekrar toprağa döner.
Toprak gibi basit bir maddeden yüz binler canlıları yetiştiriyor. Tırnak kadar odun parçasına benzer çekirdekten harika çiçekler, lezzetli gıdalar yaratıyor.
Cebimden düğmeye benzer bir şey çıkarıp ondan son model bir otomobil oluşturduğumu düşünür müsünüz? Her halde daha o an dünyanın birinci harikası olurum sanırım. Çünkü bir otomobilin ortaya çıkması için en az on altı tane top sahası büyüklüğünde bir fabrika gerekiyor.
Oysa her yerde gördüğümüz ve bize sıradan gelen düğme kadar çekirdeklerden tonlarca meyve veren fabrikaların oluşması mucize değil midir!? Her şey kâinatta muhteşem. Hatta her şey o kadar olağan üstü ve mucize ki; bu hal gafil ve akılsız olanların her şeyi sıradan görmelerine sebep oluyor.

Kâinatta birlik var

Yeryüzünün her yerinde hava bir, su bir, güneş bir ve toprak bir. Dört unsurun yaptığı işler burada da aynı dünyanın diğer ucunda da aynı. Asya kıtasında yaşanlar için de hava, su, toprak, güneş lazım Amerika kıtasında da. Burayı ısıtan güneş ile orayı ısıtan güneş aynı. Demek her yeri idare eden zat aynı.

Kâinatta muhteşem bir ahenk var ve asla israf yok

Canlılar ve yaşadıkları ortam arasında bir ahenk vardır.Allah (cc) havadaki dengesi için kuşa kanat, sudaki hareketlerini kolaylaştırması için balığa yüzgeç, insana ise kol vermiştir. Havada olanda kol, denizde olanda kanat görmek gibi bir uyumsuzluk hiç yoktur.
İnsan havaya muhtaç olduğu gibi bedenindeki hücreler de sudakine göre değil havadaki basınca göre ayarlanmıştır.
Ve asla israf yok. Mesela köstebek ve solucana göz verilmemiştir.Çünkü zaten onların yaşam yerleri toprağın altıdır. Göz onlara lazım değildir.
Gözü yaratan gözün görmek istediklerini bilir ve yaratır. Mideyi yaratan zat mideye uygun olanı bilir ve ona göre yaratır. Öyle ki “Bunun burada ne anlamı var, bu burada fazla ya da eksik?” diyebileceğimiz abes ve uyumsuz hiçbir şey yoktur.

Tüm kâinat aynı amaç uğrunda birbiriyle dayanışma ve yardımlaşma içinde

Bütün varlıklar yaptıkları işleri birbirlerinden aldıkları destek ve yardımla yaparlar. Sadece bir bedendeki hücre ve azalardaki yardımlaşma ve dayanışmayı düşünmek bile insanın aklına sığışmıyor. Çünkü tek bir insanda 100 trilyon hücre var. Şayet bu kadar hücre geçinemezse insanın hayatı devam edemez. İşte! Allah'ın öyle muhteşem kanunları var ki, böyle muazzam bir topluluğu harika bir şekilde idare ediyor.
Bir misal daha: Humuslu toprak çama zararlıdır. Oysa yaprakların dökülmesiyle ormandaki toprak humuslu oluyor. Şu durumda çam kısa zamanda kuruyacaktır. Fakat çam köklerinde meydana gelen mantarlar imdada yetişir. Bu mantarlar adeta bir süzgeç görevi yaparlar. Humustan kendileri istifade eder ama çama suyu gönderirler. Bunun karşılığında ise çam ağacında hazır gıda ile geçinir giderler.
İnsan ruhunun, bütün cesedine bir münasebeti olup bütün hücre ve azaları birbirine yardım ettirmesi ve hepsinden haberdar olması gibi Cenab-ı Hakk muhteşem kanunlarıyla kâinatı birbirine yardımcı ve musahhar kılmıştır.

Her insan farklı bir yüze sahip

Kar taneleri asla birbirinin aynı değiller. Allah (cc) yarattığı hiçbir insanın simasını ve parmak izini aynı yaratmıyor. Bu da diğer deliller gibi Allah'ın muhteşem bir mucizesidir. Çünkü bir sanatkâr yaptığı eserlerinin birbirine benzememesini istiyorsa eserlerinin kesinlikle hepsini tanıması ve hatırlaması gerekir ki benzeri ya da aynısı ortaya çıkmasın. Buna ise Allah’dan başka hiç kimsenin gücü yetemez.

Yeryüzü, üzerinde yaşayan varlıklara en uygun bir şekilde tasarlanmış

Dünya, akıcı bir madde kalmadı. Donup taş olmadı. Öyle oldu ki bitkiler, hayvanlar ve insanlara en münasip bir hal aldı. Çeşitli faydalar ve hikmetler göstererek üzerindeki tüm varlıkların ihtiyaçlarına cevap verecek şekle girdi.
Mesela dağlar yerküreyi hareket ve vazifesinden şaşırtmaz. Toprağı denizin istilasından kurtarır. Hayat sahipleri için hazinedir. Havayı zararlı gazlardan temizler, suları biriktirir, madenlere kaynaktır.
Böylece şu yeryüzündeki süslenmiş bahçeler, çaylar, ırmaklar, dağ ve tepeler ayrı ayrı canlıların mescitleri tüm mahlukat ise sacitleri hükmüne geldi.

"Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur." (Ra’d, 28)

İnsanın hissiyatı Allah'ın (cc) varlığına ve birliğine delildir. Çünkü insan ibadet edecek bir rab ister. Güçsüzlüğünü, takatsizliğini, hayat yükünün ağırlığını, maddi ve manevi baskılarla olaylara güç yetirememesini anladıkça şefkatli, merhametli, niyetsiz bir güç sahibi Allah'ı (cc) arar. İnsan en çok Allah'ın (cc) varlığını vicdanı ve bu hisleri ile anlar. Çünkü var olmayan bir şeyin içimizde doğması imkânsızdır.
İnsanın arzuları dünyadan ebede doğru uzanır. İnsanın kalbinden geçirdiği en ince isteklerini duyup ona ebedi cenneti hazırlayan ise dünya ve ahirete hükmeden bir Zat (cc) olmalıdır.

Netice-i Kelam:

Kâinattaki her bir zerre Allah'ın (cc) varlığına ve birliğine delildir.
Bununla beraber her bir peygamber ve her bir veli zat da Allah'ın (cc)varlığına ve birliğine delildir. Çünkü hepsi “Allah (cc) ve ahiret var" demişlerdir. Mükemmel bir ahlak, zekâvet, akıl ve şahsiyetle ortaya çıkmış yüz binler peygamber ve yüz milyonlar velilerin davalarını çürütmek için onların her birini yok kabul etmek gerekir. Bu ise bir hezeyandır.
Dahası var. “Yok” diyebilmek için on dört asırdır taklit edilememiş ve her harfiyle “Allah (cc) vardır ve birdir” diyen Kurân’ı ve Kur’ân için yazılan üç yüz elli bin tefsiri de çürütmek gerekecektir.
Yani inkar edenlerin epey işi var farkındaysanız. Bunları da yapamayacakları için yok saymaları daima hezeyandan ibaret kalacaktır.
Daha işleri de yok değil. İnkar etmek için aklı yok saymak, insanı ve kâinatı yok kabul etmek gerekecektir ki: “O yoksa hiç bir şey yok, O varsa her şey vardır.”