Riya nedir? Riyanın zararları nelerdir?
Riya nedir? Hadis, ayet ve büyüklerin kitaplarında nasıl yer almıştır? İnsan riyaya girdiğini nasıl anlar ve nasıl temizlenir?
Değerli Kardeşimiz;
Riya, amelleri Allah rızası için değil, insanlara gösteriş için yapmaktır
Riya, lügat olarak görmek mânasına gelen ru'yet kökünden gelir. "Hakikatte olmadığı halde iyi görünmek" mânasındadır. Dilimizdeki en yakın karşılığı gösteriştir. Dînî bir tabir olarak ibâdetlerde ve diğer amellerde samimiyetten uzaklığı ve ihlassızlığı ifade eder. Bir başka ifade ile, bir Müslüman ibâdetlerini Allah rızası için yapmakla mükelleftir. Sadaka, zekat, yardım, güler yüz, tatlı söz gibi her çeşit hayırlı amelleri de Allah rızası için yapmalıdır. Amelde Allah rızasını arama keyfiyetine ihlas denir.
Riya, ihlasın zıddıdır
İhlasın zıddı riyadır. Yani, her çeşit ibâdet ve dînin teşvîk ettiği diğer hayırlı amellerde Allah rızasını değil, dünyevî bir maksad gütmek, insanların rızasını aramak riyadır. Gazâlî, daha vecîz olarak: "Riya, iyi görünerek insanların kalbinde yer almak istemektir" diye târif eder. Gazâlî bir başka tarifinde, riyâ'yı sadece ibâdetlerdeki gösterişe tahsis ederek: "Allah'a yaptığı ibâdet ile kulları kastetmektir" diye tarif eder. Ancak hadislerde her çeşit ameldeki ihlassızlık, riya ile ifade edilmiştir. Mamafih Gazâlî de beş şeyle riya yapıldığını belirterek, teker teker açıklar. Bu beş şey: Beden, elbise, söz, amel, arkadaş çokluğu'dur.
Riya, bir nevi şirktir
İhlâsa ehemmiyet veren İslâm nazarında riya, bir nevî şirktir. Çünkü hayırlı ameller Allah için yapılacakken dünyevî bir menfaat için yapılınca, o menfaat Allah yerine konmuş olmaktadır. Resûlullah (asm) şirkin bu çeşidine şirk-i hafî demiştir, yani gizli şirk. Hadiste: اِنَّ اَدْنَى الرِّيَاءِ شِرْكٌ "Riyanın en azı da şirktir" buyurulmuştur. Bir başka hadis de şöyledir: "Kıyamet günü riyâkar adama: "Ey fâcir, ey gaddâr, nefsine gadreden, ey gösterişci mürâî, amelin mahvoldu, mükâafatın kayboldu. Amelini kime gösteriş için yaptınsa, git ondan mükâfâtını al!" denir." Resûlullah'ın riyaya karşı uyarısı çoktur. Bunlardan biri de şöyle: "Ümmetimin şirke düşmesinden korkuyorum. Gerçi onlar puta tapacak değiller; güneşe, aya, taşa da tapacak değiller. Fakat amellerinde riyâkarlık yaparlar, Allah için işlemezler." (Kütüb-i Sitte)
Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk, yani riyadır, " (Tirmizi, Hudut, 24)
"Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur. Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır" (Müslim, Zühd, 38); "Şüphesiz riya şirktir" (İbn Mace, Fiten, 16)
"Gösteriş için oruç tutan, namaz kılan, sadaka veren kimse Allah'a şirk koşmuştur" (et-Tergib ve'r-Terhib, I, 32)
"Ben ortakların ortaklığından en müstağnî olanıyım. Her kim bir iş yapar da, onda, benden başkasını ortak kılarsa onu da, o ortaklığını da terk ederim" (Müslim, Zühd, 46)
Riya, insanlar arasında maddi ve manevi çıkar sağlamak için yapılır
Riya, insanlar arasında manevî nüfûz, şan ve şöhret, maddî çıkar sağlamak için yapılır. Dünyaya âit bu tür maddî ve manevî çıkarları elde etmek için, dinin insanlar tarafından kutsal değerlere karşı beslenen bağlılık ve hürmet duygularının âlet edilmesi, riyanın en kötü şeklidir. Bu tür davranışlar, hilekârlık ve yalancılıktır. İnsan şeref ve haysiyetine hakarettir.
Riyakâr kişinin söz ve davranışlarındaki samimiyetsizlikleri, diğer insanlar tarafından kısa zamanda anlaşılır. Bunlara kimse güvenmez. (Şamil İslam Ansiklopedisi)
Riyanın çeşitli dereceleri vardır
İmam Gazâlî Hazretleri'ne göre riyanın çeşitli dereceleri vardır. Bazısı bazısından daha ağırdır:
Birinci Derece: En ağır olanıdır. Riya ile yaptığı ibâdette hiç sevap niyeti yoktur. İcabında insanların yanında abdestsiz bile namaz kıldığı halde, yalnız kaldığı zaman hiç kılmayan gibi. Bu namaz sırf insanlara gösteriş içindir, hiçbir hayrı yoktur.
İkinci Derece: İbâdeti gösteriş için yapar, fakat Allah'ın rızasını da niyet eder. Ancak bu niyet zayıftır, yalnızlıkta bu ibâdeti yapmayacaktı. Sevâba niyet etmese de gösteriş için bunu yapacaktır.
Üçüncü Derece: Gösteriş ve sevap tarafları müsâvî olmaktır. Eğer riyânın yanında bir de sevap veya sevabın yanında bir de riya niyeti olmasa bu ameli yapmayacaktı. İkisinin müsâvî olarak bulunmasıyla bu ameli yapmıştır. Bu amelinden zarar görmese de fayda da görmez, başa baş kurtarır.
Dördüncü Derece: İbâdetini, insanların duymuş olmasından dolayı daha da gayrete gelip takviye etmesi, artırmasıdır. Böyle birisi, kimse duymasa da ibâdetini yapacaktır. Böyle birisi sırf riya maksadıyla yapmadığı için ibâdetinden fayda görebilir. (Kütüb-i Sitte)
Cenab-ı Hak ayet-i kerimelerde riyanın ibadetleri boşa çıkaracağını buyurmuştur
"Ey îmân edenler! İnsanlara gösteriş için malını sarf etmekte olan, Allah’a ve âhiret gününe îmân etmiyor olan kimse gibi başa kakmak ve (gönül) incitmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın! İşte onun misâli, üzerinde biraz toprak bulunan bir kayanın hâli gibidir ki, ona şiddetli bir yağmur isâbet etmiş de, onu çıplak bir hâlde bırakmıştır. (Onlar) kazandıklarından bir şey elde edemezler. Allah ise, kâfirler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez!" (Bakara, 264)
"Artık vay o namaz kılanların hâline! Ki onlar, namazlarından gaflet edenlerdir (ona ehemmiyet vermezler)! Onlar ki, riyâkârlık (gösteriş için ibâdet) ederler!" (Maun, 4-6)
"Şübhesiz ki münâfıklar, Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar; hâlbuki O, onları aldatan (hîlelerini başlarına geçiren)dir. Hem (onlar) namaza kalktıkları zaman tenbel tenbel kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak pek az anarlar." (Nisa, 142)
"Şübhesiz ki biz, sana bu Kitâb’ı hak ile indirdik; öyle ise (sen de) dinde O’na (karşı) ihlâslı (samîmî) bir kimse olarak Allah’a kulluk et! Dikkat edin! Hâlis (gerçek) din, ancak Allah’ındır." (Zümer, 2-3)
Amellerinde riyakar olanlar cehennemin aleyhlerinde kabaracağı kimselerdir
Şüfeyyü'l-Esbâhî, Hz. Ebû Hüreyre'den naklediyor: "Resûlullah (asm) buyurdular ki: "Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur'ân-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teâlâ Hazretleri Kur'ân okuyana:
"Ben Resûlüme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?" diye soracak. Adam:
"Evet yâ Rabbi!" diyecek.
"Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teâlâ tekrar soracak.
Adam:
"Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. Allâhu Teâlâ Hazretleri:
"Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona:
"Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teâlâ Hazretleri ona:
"Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der.
Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri:
"Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet yâ Rabbi" der.
"Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teâlâ sorar. Adam:
"Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allâhu Teâlâ Hazretleri:
"Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der.
Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri:
"Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam:
"Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hakk Teâlâ ona:
"Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de:
"Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teâlâ Hazretleri ona tekrar:
"Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resûlullah (asm) Ebû Hüreyre'nin dizine vurup):
"Ey Ebû Hüreyre! Bu üç kimse, Kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlûkudur!" dedi."
Şüfey der ki: "Ben Ebû Hüreyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muâviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: "Böylelerine bu muâmele yapılırsa, insanların geri kalanlarına neler yapılır?" dedi ve Hz. Muâviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi:
"Allah ve Onun Resûlü doğru söylediler: "Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte âhirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zâten yapmakta oldukları da bâtıldır" (Hûd 15-16). (Müslim, İmâret 152, (1905); Tirmizî, Zühd 48, (2383); Nesâî, Cihâd 22, (6, 23, 24)
Ka'b İbnu Mâlik (ra) anlatıyor: "Resûlullah'ın (asm) şöyle söylediğini işittim: "Kim âlim geçinmek, sefihlerle münâzara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar." (Tirmizî, İlm 6, (2656)
Hz. Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (asm) bir gün: "Hüzün kuyusundan Allah'a sığının!" buyurdular. Oradakiler:
"Ey Allah'ın Resûlü! Hüzün kuyusu da nedir?" diye sordular.
"O, dedi, cehennemde bir vâdidir; cehennem, o vâdiden her gün yüz kere Allah'a (cc) sığınma taleb eder."
"Ey Allah'ın Resûlü! denildi, oraya kimler girecek?"
"Oraya dedi, amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir!..." (Tirmizî, Zühd 48, (2384)
"Riyakâra, kıyamette 'Ey fâcir! Ey hileci! Ey riyakâr! Senin amelin boşa gitti. Ecrin yanıp kül oldu. Git, kime amel ediyor idiysen ondan ecrini ve mükâfatını al' denir." (İbn Ebi Dünya)
Ashab'ın ve alimlerin riya ile ilgili sözleri
Hz. Ali şöyle demiştir: 'Riyakârın üç alâmeti vardır. 1. Yalnız olduğunda tembelleşir, 2. Halk arasında olduğunda pek faal olur, 3. Övüldüğünde fazla ibâdet eder. Kötülendiği zaman ibâdeti azaltır!'
Bir zat, Ubâde b. Sâmit'e 'Ben Allah yolunda, hem Allah'ın rızasını irade ederek, hem de halkın övgüsünü kasdederek, kılıcımla muharebe ederim' dedi. Ubade 'Senin için hiçbir sevap yoktur!' dedi. Kişi bunu üç defa tekrarladı. Her defasında, Ubade 'Sana bir sevap yoktur' dedi. Sonra üçüncüde "Allah 'Ben şirk hususunda müstağnilerin en müstağnisiyim' buyurmuştur" dedi.
Biri Said b. Müseyyeb'e 'Bazılarımız iyilik yapar, övülmeyi ister!' dedi. Said 'Senden nefret edilmesini ister misin?' dedi. Kişi 'hayır!' dedi. Said 'O halde Allah için bir ibâdet yaptığın zaman onu riyadan arındırmaya çalış!' dedi.
Dahhak şöyle demiştir: "Sakın hiç biriniz, 'Bu Allah'ın, bu da senin içindir' 'Bu Allah için bu da sılayı rahim içindir' demesin! Çünkü Allah Teâlâ'nın şeriki yoktur."
Hz. Ömer, kamçı ile bir kişiyi dövdü. Sonra ona 'Benden kısas al!' dedi. Adam 'Hayır! Senden kısas almam! Onu Allah ve senin için bırakıyorum ve kısas almaktan vazgeçiyorum' dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer kendisine 'Sen bana bir şey yapmadın. Ya beni bağışla, ben de senin iyiliğini bilip takdir edeyim veya sadece Allah için bırak' dedi. Kişi 'O halde, sadece Allah için bırakıp terk ettim' dedi. Hz. Ömer "O zaman ne güzel!' dedi.
Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Bir kavimle (ashabı kastediyor) arkadaşlık yaptım. Onlardan birine hikmet arz olunurdu. Eğer o hikmetle konuşsaydı muhakkak hem kendisine, hem de arkadaşlarına fayda verirdi. Fakat şöhret korkusu onu konuşmaktan menederdi. Onlardan biri geçerken yolda eziyet verici bir şey gördüğünde şöhret korkusundan onu yoldan süpürmezdi'.
Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: 'Öncekiler, yaptıkları ile, şimdikiler ise yapmadıklarıyla riyakârlıkta bulunuyorlar'.
İkrime şöyle demiştir: 'Allah Teâlâ, kuluna, amelinden ötürü vermediğini niyetinden ötürü verir. Çünkü niyette riyâ yoktur'.
Hasan Basrî şöyle demiştir: 'Riyakâr, Allah'ın kaderini mağlup etmek ister. Kötü bir kimse olduğu halde, halkın, kendisi için 'iyi bir kimsedir' demesini ister. Acaba halk nasıl böyle diyecektir? Oysa rabbinin katında düşüklerin içine girmiş bulunuyor. Bu bakımdan mü'minlerin onu tanımaları gerekir'.
Katade şöyle demiştir: "Kul riyakârlık yaptığında Allah Teâlâ, meleklerine 'Bakın! Kulum benimle istihza ediyor!' der".
Ebu Süleyman şöyle demiştir: 'Ameli korumak, amel yapmaktan daha zordur' (İhya-yı Ulumid-Din)
Kurtuluş ancak amellerde ihlası gözetmekle mümkündür
"İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." (Keşfü'l-Hafa, 2:3:12)
Allah'ın rızası öyle bir makamdır ki insanların beğenmeleri ona nisbeten bir zerre hükmündedir
“İnsanda, ekseriyet i‘tibâriyle (çoğunlukla) hubb-ı câh (makam sevgisi) denilen hırs-ı şöhret ve hodfüruşluk (kendini beğendirmek) ve şân ve şeref denilen riyâkârâne (gösteriş yaparak) halklara görünmek ve nazar-ı âmmede (umûmun nazarında) mevki‘ sâhibi olmağa, ehl-i dünyanın her ferdinde cüz’î-küllî (az-çok) arzu vardır. Hattâ o arzu için, hayâtını fedâ eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder. Ehl-i âhiret için bu his gāyet tehlikelidir, ehl-i dünya için de gāyet dağdağalıdır (ızdırablıdır), çok ahlâk-ı seyyienin de (kötü ahlâkın da) menşeidir (kaynağıdır) ve insanların da en zayıf damarıdır. Yani bir insanı yakalamak ve kendine çekmek; onun o hissini okşamakla kendine bağlar, hem onun ile onu mağlûb eder. (...) Rızâ-yı İlâhî ve iltifât-ı Rahmânî ve kabûl-i Rabbânî (Allah’ın rızâsı, iltifâtı, kabûlü) öyle bir makamdır ki, insanların teveccühü (alâkası) ve istihsânı (beğenmeleri), ona nisbeten bir zerre hükmündedir. Eğer teveccüh-i rahmet (rahmetin yönelmesi) varsa yeter. İnsanların teveccühü, o teveccüh-i rahmetin in‘ikâsı (aksetmesi) ve gölgesi olmak cihetiyle makbûldür, yoksa arzu edilecek bir şey değildir. Çünki kabir kapısında söner, beş para etmez!” (Mektûbât, 29. Mektûb)
İhlâsı Kıran Sebeplerden Bazıları
İhlâsa zarar veren her durumu çok iyi bilmek ve bu durumlardan yılandan akrepten nasıl uzak duruyorsak öyle bir titizlik ve dikkatle uzaklaşmak gerekir.
İnsanların Rızasını Hedeflemek
Müminin niyetinde ve amelinde Allah’ın rızası olmalı. Yani fiillerini “Allah’ı” memnun, razı ve hoşnut etme gayesiyle yapmalı. Ancak böyle yapmakla ihlâsa uygun hareket etmiş olur.” İnsanları” memnun, razı, hoşnut etme gayesi; onların sevgi, saygı, takdir ve tebriklerini beklemek ve bu hedefle hareket etmek ihlâsı bozar.
Kendini Üstün Göstermek
Bazen insan, nefsin teşvikiyle, diğer insanların sevgisini kazanmaktan da öte onlardan üstün görünmeye çalışır.
Bu niyet de ihlâstan tamamen uzaktır. Mesela başkalarından üstün olmak veya üstün görünmek niyetiyle ibadette, imanda, ahlakta veya çeşitli kabiliyetlerde ilerlemek; namazı üstün olma niyetiyle kılmak, ilmi üstün görünme niyetiyle öğrenmek gibi. Bu ameller ne kadar güzel olursa olsun Allah’ın rızası değil de insanlara üstünlük taslamak niyetiyle olduğundan ihlâstan uzaktırlar.
Rekabet
Kendini üstün göstermek, insanların gıpta hissini tahrik eder. Gıpta eden insan, üstün gördüğü kişideki özelliğin kendinde de olmasını şiddetle arzu eder. Bu şiddetli arzu zamanla kıskançlığa ve karşılıklı rekabete dönüşebilir. Rekabet ise, insanların Allah rızası için değil, birbirlerinden üstün gelmek için hareket etmelerine sebep olur. Bu ise ihlâsa tamamen zıt bir haldir.
İhlâs, sırf Allah rızası için hareket etmek olduğundan, Mümin kardeşi için de sevinmeyi netice verir. Çünkü madem mühim olan Allah’ın rızasıdır, bir başkasının daha üstün olması bizi rahatsız etmez. Onun da ibadetlerini yapıp Allah yolunda ilerlemesi bizi kıskançlığa itip üzmez; aksine mutluluk verir.
Dünya Hayatına Dalıp Ölümü Unutmak
Dünya hayatına dalmak ölümü unutturur. İnsana ebediyen yaşayacağı hissini verip, ahiret için hazırlanmaktan ve Allah’ın emirlerini yerine getirmekten uzaklaştırır. Böyle bir insan yaptığı işlerinde, amellerinde yalnız dünyalık faydaları ve menfaatleri hesab eder. Gayesi, maksadı yalnız dünyalıktır. Allah’ın rızası aklına bile gelmez. İbadetlerini dahi hakikaten, kalpten gelen bir Allah rızası niyetiyle değil, gaflet ile yapar.
Ölümü hatırlamak ise fanilerin rızasını istemekten insanı uzaklaştırır. Kaç sene yaşarsa yaşasın bir gün mutlaka ölüp Rabbine hesap vereceğini bilen bir insan, elbette Rabbinin rızasını düşünür. Çünkü daracık kabri cennet bahçesine çevirecek, mahşer günü insanı hesaba çekecek; affedip rahmetiyle cennete alacak olan yalnız O’dur. İnsanlar ne kadar çok takdir etse, beğense de öldükten sonra bunun bir faydası olmayacaktır. Böylece insanların nazarlarından yüz çevirip sadece Rabbinin takdirini arzu ederek ihlâsı yakalar.
Allah’ın Huzurunda Olduğunu Unutmak
İnsan daima Allah’ın huzurundadır. Yani Allah her an, her zaman insanı duyar, görür, bilir. Hiçbir niyet, hiçbir hareket Cenab-ı Hak’tan gizli değildir. Madem insan daima Allah’ın huzurundadır, O’nun huzurundayken başkalarının sevgisini, alakasını, takdirini, beğenisini aramamalıdır. Her şeyin sahibi ve her şeye kudreti yeten sonsuz merhamet sahibi bir Zat’ın huzurundayken; aciz, güçsüz insanların yardımını, beğenisini beklemek elbette o huzurun edebine zıttır.
Demek insan her an Rabbinin huzurunda olduğunun farkında olsa; değil sadece hareketlerinde; kalbinden geçen niyetlerinde dahi yalnız O’nun memnuniyetini hedefler. Böylece tam ihlâsı kazanır.
Dînî Hizmetleri Ücret Karşılığında Yapmak
“(Ben) buna (bu hizmetime) karşılık sizden bir ücret de istemiyorum! Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âiddir.” (Şuara, 164)
“De ki: “Sizden bir ücret istemişsem, o hâlde o sizin olsun! Benim ücretim ancak Allah’a âiddir. O ise, herşeye hakkıyla şâhiddir.” (Sebe, 47)
İhlâs, şahsi ibadetlerde ne kadar önemli ise toplum için yapılan dini hizmetlerde (Kur’an öğretmek, mukabele okumak gibi) de o nisbette önemlidir. Bu konuda ihlâsı korumak ciddi dikkat ve gayret gerektirir.
Nefis, yapılan hizmetlerde maddi veya manevi ücret bekler. Sadece maddi ücret değil, manevi ücret de ihlâsı kırar. Yani ibadetlerin ve hizmetlerin karşılığında iltifat, takdir, sevgi, saygı kazanmak; insanların gözünde bir makam, mevki sahibi olmak, tanınıp şöhret kazanmak manevi ücretlerden bazılarıdır. Amellerde ücret olarak yalnız Allah rızasını istemek gerektiği halde, nefis bu menfaatleri ücret edinir ve bunları kazanmak için çabalarsa ihlâsı tamamen kaybeder.
Nefsi Hakka Tercih Etmek
Kısacası ihlâssızlık, nefsin isteklerini ve rızasını Allah’ın rızasına tercih etmekten kaynaklanır. Tam ihlâsı elde etmek, kalbi bütün bu çıkarlardan arındırıp, yalnız Allah’ın rızasını esas maksat yapmakla mümkün olur.
“Şübhesiz ki “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra (ihlâs ile) dosdoğru olanların üzerine (ölüm ânında, kabirde ve haşir meydanında): “Korkmayın, üzülmeyin ve va‘d olunup durduğunuz Cennetle sevinin!” diye melekler iner.” (Fussilet, 30)
“ Allah’ım! İhlâs Sûresinin hakkı için, bizi ihlâs sahibi olan ve ihlâsa eriştirilen kullarından eyle.”
Âmin...
Allah'a emanet olunuz.