Cennette herkes Peygamberimiz (asm) ile görüşebilecek mi?
Cennette her istediğimiz oluyor. Peki Allah'ı görmek istiyorum dediğimizde veya Peygamberimizi (asm) görmek istiyorum dediğimizde görebiliyor muyuz?
Değerli Kardeşimiz;
Cennette Cenab-ı Hakk'ı görmekle alakalı malumat almak için tıklayınız.
Cennette hiçbir şekilde üzüntü yoktur. Kul, Peygamberimiz (asm) ile ve cennet ehlinden kimi görmek isterse Allah’ın (cc) izniyle görüşebilecektir.
Hz. Ebu Zerr (ra) anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulü!" dedim. "Kişi, bir kavmi sever, fakat onların amelini işleyemezse, (sonu ne olacak)?", "Ey Ebu Zerr" buyurdu, "Kişi sevdiğiyle beraberdir!"(Kütüb-i Sitte)
Bilindiği gibi cennetin sekiz tabakası vardır. Fakat tabakalarının farklı olması, insanların görüşmelerine mâni değildir. Hadis-i şerifte Allah’ın (cc) cennet ehline layık binekler ihsan edeceği buyrulmuştur.
“Cennet nimetlerinden biri de en iyi bineklerle, birbirlerini ziyaret etmeleridir. Cennette onlara terslemeyen, eğerli atlar getirilir. Bunların üzerinde Allah’ın dilediği yere kadar giderler.” (Tergib ve Terhip)
Asrın müceddidi Bediüzzaman hazretleri Sözler isimli eserinde bu hakikate şu temsille izahta bulunmaktadır:
Meselâ, gayet güzel ve şâşaalı bir bağda, muhteşem bir zât, gayet büyük bir ziyâfet, gayet müzeyyen bir seyrangâh öyle bir sûrette ihzâr etmiş ki, kuvve-i zâikanın hissedecek bütün lezâiz-i mat'umâtı câmi', kuvve-i bâsıranın hoşuna gidecek bütün mehâsini şâmil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garâibi müştemil, ve hâkezâ, bütün havâss-ı zâhire ve bâtınayı okşayacak ve memnun edecek herşeyi, içine koymuştur.
Şimdi, iki dost var; beraber o ziyâfete giderler; bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat, birisinin kuvve-i zâikâsı pek az olduğundan, cüz'î zevk alır; gözü de az görüyor, kuvve-i şâmmesi yok, sanâyî-i garîbeden anlamaz, hârika şeyleri bilmez. O nüzhetgâhın binden ve belki milyondan birisini kabiliyeti nisbetinde ancak zevk ederek istifade eder.
Diğeri ise, bütün zâhirî ve bâtınî duyguları, akıl ve kalb ve his ve latîfeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkişaf etmiştir ki, o seyrangâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letâifi ve garâibi ayrı ayrı hissedip zevk ederek, ayrı ayrı lezzet aldığı halde o dost ile omuz omuzadır.
Mâdem, bu karma karışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor; en küçük ile en büyük beraber iken, serâdan Süreyyâya kadar fark oluyor. Elbette, dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennette, bittarîkı'l-evlâ, dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmânirrahîmden, istidadları derecesinde hisselerini alırlar. Bulundukları Cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mâni olmaz. Çünkü, Cennetin sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı âzamdır. -1- Nasıl ki mahrûtî bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de, Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehâdisin mütenevvi' rivâyâtı işaret ediyor. (Sözler, 28. Söz)
Sonuç olarak Bediüzzaman Hazretlerinin ifadelerinden de anlaşıldığı üzere;
Cennette farklı mertebelerde olanlar birbirleriyle görüşebilecekler, aynı ortamlarda ve aynı sofralarda bulunabileceklerdir. Fakat aynı ortamda, aynı sofrada olmalarına rağmen dereceleri farklı olduğu için aynı lezzeti almayacaklardır. Mükemmel bir ziyafette bütün duyuları mükemmel işleyen bir insanla, az gören, az işiten ve az tat alan bir insanın aldığı lezzet aynı olmadığı gibi dünyada ne kadar günahtan uzak durulursa cennette kulun derecesi ve aldığı lezzetler o nispette yüksek olacaktır.
Allah’a emanet olunuz.