Peygamber Efendimiz'in Günlük Hal ve Hareketleri
Peygamber Efendimiz'in (asm) günlük hal ve hareketleri nasıldı?
“Ben, az-öz söz söyleme (cevami’ul-kelim) özelliği ile donatılmış olarak gönderildim.” (Buhari)
Hz. Peygamber (asm) tane tane, açık-seçik ve herkesin takip edip anlayabileceği bir tarzda konuşurlardı. O kadar ki, dinleyenler eğer kelimelerini saysa, onları teker teker sayabilirlerdi. Yerine göre de konuşması sırasında geçen cümlelerini üçer def’a tekrar ederlerdi.
Peygamber Efendimiz’in (asm) hitabet ve belagati harikulade olduğu gibi farklı bir ifade gücüne de sahipti.
Peygamber Efendimiz (asm) sohbet ederken; ashabına karşı daima mütevazi bir kardeş, şefkatli bir öğretmen ve merhametli bir baba gibi davranmış; bazı görgü kurallarını öğretmeyi arzu ettikleri zaman da, onlara, tatlı bir üslupla hitap etmişlerdir.
Peygamber Efendimiz (asm) yaşlı kadınlara, küçük çocuklara ve Allah - peygamber aşığı, fakir fukara taifesi ile çaresizlere karşı, söyleyeceklerini bazen şakacı bir tarzda; bazen gönül alıcı, sevindirici, ümit verici ve teşvik edici bir biçimde; yerine göre kinayeli, teşbihli, ufuk açıcı ve düşündürücü bir üslupla söylemişlerdir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), Mu’az bin Cebel ve Ebu Musa el-Eş’ari gibi yöneticilik vazifesi ile vazifelendirdiği sahabelerle ise yarı tavsiye, yarı talimat havasında, onların büyük bir sorumluluk yüklendiklerini kavratıcı ve kesin olarak başarıya ulaşmaları gerektiğini vurgulayıcı tarzda konuşmuştur.
Resulullah Efendimiz’in (asm) topluluk karşısında yaptıkları hutbe tabir edilen en uzun konuşmaları ‘veda hutbesi’ dir.
İbn-i Sad’ın verdiği bilgiye göre; halka hitaben yaptığı konuşmalarda, Hz. Peygamber’in (asm) gözleri kızarır, sesinin tonu yükselir ve heyecanı iyice artar; aynen sabah akşam birliğini kontrol edip onlara çeki düzen veren bir komutan edasını takınırdı. Bu neviden konuşmalarını yaparken, elinde hem dayanmakta, hem de öteye beriye işaret etmekte kullanılan ‘mıhsara’ denen (asâ, baston, değnek türünden) bir çubuk bulundururlardı.
Hz. Peygamber (asm); yürürken ayaklarını sürümezler, adımlarını atarken yerden sertçe kaldırırlardı.
Hareket halinde iken sağa sola sallanmazlar, inişli yokuşlu engebeli bir arazide yürürcesine hafifçe önlerine eğilirlerdi.
Dimdik durup göğüslerini kabartarak yürümedikleri gibi, koşar adımlarla yürürcesine hızlı da yürümezlerdi.
Allah'ın kendilerine bir lütfu olarak, uzun mesafeleri kısa zamanda katederlerdi.
Peygamber Efendimiz’in (asm) yedi farklı oturuş biçimi vardır:
Kursefa biçiminde oturuş; yani oturağı üzerine oturarak, dizlerini, karnına doğru iyice çekip kolları arasına aldıktan sonra ellerinin önden bağlanması şeklinde bir oturuştur. Buna bir nevi destekli oturuş denilmiştir.
İhtiba yaparak oturma; önceki oturuş şekliyle aynıdır. Orada dizler el ile bağlandığı halde, burada kemer veya kuşak gibi bir eşya ile bağlanmaktadır.
Bağdaş kurma; “Hazret-i Peygamber (asm), sabah namazını kıldırdıktan sonra, güneş iyice doğuncaya kadar, bağdaş kurarak otururdu.” (Ebu Davud)
Çömelme; Resulullah (asm) bu oturuş şeklini daha çok yemek yediği esnada kullanmıştır.
Sırtüstü uzanıp ayak ayaküstüne atma; Resulullah’ın (asm) bu oturuş şekli, daha çok bir dinlenme vaziyetidir.
Ayağını sarkıtarak oturma; Hadis metinleri arasında Hazret-i Peygamber’in bir kısım ashabı ile birlikte, bir kuyu bileziğine oturarak ayaklarını kuyu boşluğuna sarkıttıklarına dair rivayetlere de rastlanmaktadır.
Diz çökerek de oturmuşlardır.
Efendimiz (asm) yaratılışından beşuş çehreli, güleç yüzlü idi. Tebessüm denen gülümseme O’nun mübarek yüzünden hiç eksik olmazdı.
Bilhassa sevdikleri kimselerle karşılaştıklarında, öylesine tebessüm ederlerdi ki, böyle anlarda, yüzleri ay gibi parıldardı.
Sahabeler O’nun (asm) gülüş tarzını anlatırken “… öyle ki, azı dişleri gözükecek derecede güldüler!” şeklinde bir ifade kullanmışlardır. İmam-ı Gazali bu gülüş için dişler gözükür, fakat ses işitilmez, işte bu, Peygamber Efendimiz’in (asm) gülüş tarzı demiştir.
Hz. Aişe validemiz, Peygamber Efendimiz’in (asm) gülüş tarzını şu şekilde anlatmıştır: “Resulullah Efendimiz’in (asm), küçük dili gözükecek şekilde, kendinden geçercesine güldüklerini hiç görmedim. O’nun gülüşü tebessüm şeklinde idi.” (Buhari)
Abdullah bin Haris (ra) buyuruyor ki: “Resulullah Efendimiz kadar çok tebessüm eden, yani O’nun (asm) gibi güleç yüzlü bir kimse daha görmedim.”
Hz. Hasan: “Peygamber Efendimiz (asm) bize; elde edebildiğimizin en iyisini giymemizi ve bulabildiğimiz en hoş kokuları sürünmemizi emrederdi” (Buhari)
Hadislerinde Peygamber Efendimiz (asm) giyim kuşam konusunda şu ölçüleri vermiştir:
İsraftan sakınmak,
Giyinmeyi; kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak,
İçinde bulunan sosyal sınıfın imkan ve şartlarına uygun biçimde giyinmek.
Peygamber Efendimiz (asm) pamuktan yapılmış giyecekler yanında yünden dokunmuş elbise giydikleri de olmuştur.
Beyaz, siyah, yeşil ve kırmızı renklerden yapılmış elbiseleri çeşitli zamanlarda giymişlerdir. Ancak Kendileri (asm) iklim icabı beyaz rengi tercih ettikleri gibi Müslümanların da beyaz giymelerini tavsiye etmişlerdir.
İbn-i Abbas (ra) rivayet ediyor: Peygamber Efendimiz: “Sizlere beyaz elbiseyi tavsiye ederim. Dirileriniz beyaz elbise giysin; ölülerinizi de beyaz bez ile kefenleyin. Zira o, sizin giyeceklerinizin en hayırlısıdır.” buyurmuştur.
Ümmü Seleme (ra) : “Resulullah (asm) nezdinde en sevimli giyecek kamis (gömlek) idi.” Peygamber Efendimiz’in (asm)gömleklerinin kol uçları bileklerine kadardı. Yakasız gömlek giyerdi.
Peygamber Efendimiz (asm); alay etme, hafife alma, dalga geçme, küçük düşürme gibi insani olmayan bir maksatla yapılan şakaları şiddetle kınamıştır.
Kendileri (asm), bir taraftan yeri geldikçe zaman zaman şakalar yaparlar; bir yandan da ashabına, şaka yapmamalarını tenbih ederlerdi: “Arkadaşınla ağız kavgası yapma; ona şaka da yapma; bir söz verip tutmamazlık da etme!” buyurunca, çevresindekiler tarafından: “Ama Ya Resulallah (asm) siz de şaka yapıyorsunuz?” diye sorulduğunda: “Evet ben de şaka yaparım; fakat ben, (şaka yaparken bile) sadece hakikati söylerim.” cevabını vermişlerdir. (Buhari)
Peygamber Efendimiz (asm) daha çok çocuklara, aile saadetinin devamını canlı tutacak olan hanımlarına, bir nevi kenara itilmiş olup da hiç kimsenin ilgisini çekmeyen fakir fukara zümresine ve çevresinde sevgi bekleyen kimselere şakalar yapmıştır.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm), yatsı namazından önce yatmazlar, namazdan sonra da oturmazlardı. Ancak düğün merasimi olması, misafir bulunması ve teheccüd namazını kılması gibi hallerde, duruma göre geç yatarlardı.
Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm), uyumadan önce ve uyandıktan sonra daima dua etmişlerdir. O’nun duasız uyudukları ve uyandıktan sonra duasız kaldıkları vaki değildir.
Yatış şekilleri; sağ yanı üzerine yatma ve sağ elinin ayasını sağ yanağının altına koyarak uyuma şeklindedir.
Kısa süreli istirahat yatışları ise sırt üstü uzanma şeklindedir.