Kim "Ölmüş Kardeşinin Eti"ni Yemekten Hoşlanır(!)

“Kuşku yok ki, sen kardeşinin etini yedin, onun gıybetini ettin!” (Taberani)

“Sizden bir kimse, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?”
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının! Şüphesiz zannın bazısı günahtır; (birbirinizin kusurunu inceden inceye) araştırmayın; bazınız bazınızı gıybet etmesin! Sizden bir kimse, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! O halde Allah’tan sakının! Şüphe yok ki Allah, Tevvab (tevbeleri çok kabul eden)dir. Rahim (çok merhamet eden)dir.” (Hucurat, 12)
"Hiç biriniz, kardeşinin ölü olarak etini yemesini sever mi?" Gıybetin, aklen ve şer'an kötülüğünü ve çirkinliğini tasvirdir.
Gıybet edilen kimse orada bulunmayıp söylenen sözü bilmemesi ve o anda savunacak durumda olmaması dolayısıyla bir ölü; hem de kardeş olan bir ölü ve o vaziyette onun kötülüğünü söyleyerek gıybet ile şerefine saldırmak bir ölünün etlerini parçalayıp yemek ve özellikle o saldıranın zannınca da fena ve bundan dolayı kurtlu bir leş halinde bulunan bu etleri hırs ve iştah ile seve seve yemek şeklinde bir canavarlık olmak üzere tasvir buyuruluyor ki, ifadedeki bir kaç kez yapılan mübalağalar da dikkatten kaçmayacak kadar açıktır.
"İnsan eti" ile değil, "kardeş eti" yemekle; hem de "sağ" değil, "ölü, leş" halinde yemekle temsil ediliyor. İnsanın namus ve haysiyetinin eti ve kanı gibi ve belki daha önemli olduğuna işaret ediliyor. Demek ki gıybet, böyle sefil bir canavarlık, gıybet eden öyle alçak bir canavar derecesindedir.
Biz bu ayetten şu mânâyı gösteriyoruz:
“Hiç biriniz kardeşinin ölü olarak etini yemeyi sever mi? Elbette sevmez değil mi? Demek ki ondan, o eti yemekten tiksindiniz; çünkü insan fıtratı bundan tiksinmeyi gerektirir. Öyle ise yapmayın ve Allah'tan (cc) korunun.”
Yani madem ki onu yemekten tiksindiniz, o halde gıybet etmeyin de Allah'ın (cc) kaçınmayı emrettiğinden sakınarak ve yaptıklarınızdan pişmanlıkla tevbe ederek korumasına girin korunun. Çünkü Allah (cc), Rahîm ve Tevvâb'tır; yani tevbeyi kabulde ve rahmetini bereketlendirmede çok belagat (tam yerinde) sahibidir. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)
Hz. Aişe (ra) rivayet ediyor:
“Bir gün Resulullah’ın (asm) yanında idim. Uzun etekli bir kadın hakkında;
“Bu kadının etekleri ne kadar uzunmuş.” deyince, Resulullah (asm);
“Tükür, tükür!”dedi. Ben de tükürünce ağzımdan bir et parçası düştü.”
(İbn-i Ebi’d-Dünya)
Hz.Ebu Hureyre (ra) rivayet ediyor;
“Resulullah’ın (asm) yanında idik. Adamın biri kalktı gitti. Diğerleri (arkasından);
“Ya Rasulallah, falan ne kadar aciz kimsedir” dediklerinde, Resulullah (asm);
“Arkadaşınızı çekiştirdiniz ve etini yediniz.” buyurdu.”
(Ebu Ya’la, Taberani)
Abdullah ibni Mesud (ra) şöyle anlattı: Resulullah’ın (asm) yanında bulunuyorduk. Meclisten biri kalkıp gitti. Arkasından biri onu çekiştirdi (aleyhinde konuştu). Resulullah (asm) de:
“Tevbe et.” buyurdu.
“Niçin tevbe edeyim, et yemedim (gıybet etmedim) ki?” Resulullah (asm):
“Kuşku yok ki sen, kardeşinin etini yedin, onun gıybetini ettin.” buyurdu.
(Ebu Şeybe oğlu Ebubekir, Taberani)
“Kişinin karnını hayvan leşi ile doldurması gıybet etmekten daha hayırlıdır!”
Allah Resulü (asm), ölü bir katırın yanında geçiyordu. Ashabına dönerek şöyle buyurdular:
“Kişinin karnını doyuruncaya kadar şu ölü hayvandan (leşten) yemesi, elbette bir Müslümanın (gıybetini yaparak) etini yemesinden daha hayırlıdır.”
(İbni Hıbban)
“Bütün gün insan eti yiyen nasıl oruç tutmuş olabilir!”
Ebu Ubeyde (ra) der ki: Rasul-i Ekrem’in (asm):
“Sahibi parçalamadığı müddetçe, oruç bir kalkandır” buyurduğunu işittim.
(Nesâî)
Taberânî de Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edip şunu ziyade etti:
Resulullah’a (asm) “Onu ne ile parçalar?” diye sorulunca:
“Yalan veya gıybetle.” buyurdu.
Enes bin Mâlik (ra) şöyle anlattı:
“Resulullah (asm) ashabına bir gün oruç tutmalarını emretti ve “Ben izin vermeden kimse orucunu bozmasın.” dedi. Onlar da akşama kadar oruç tuttular. Akşam olunca biri geldi:
“Ya Resulallah! Oruçluyum, izin ver de iftar edeyim.” dedi ve ona izin verdi. Birbiri ardından geldiler; nihayet biri gelerek:
“Ya Resulallah! Senin ehlinden iki genç kız oruç tuttular, sana gelmeye utanıyorlar. Onlara izin ver de iftar etsinler.” dedi. Resulullah (asm) cevap vermedi. Adam tekrar izin istedi. Resulullah (asm) yine cevap vermedi. Adam yine izin istedi. Resulullah yine cevap vermedi. Adam tekrar izin isteyince Resulullah (asm):
“Onlar oruç tutmadılar; bütün gün insan eti yiyen, yani insanları çekiştiren nasıl oruç tutmuş olabilir? Git onlara söyle, eğer oruçlu iseler kussunlar.” buyurdu. Adam döndü, onlara gitti ve durumu anlattı. Onlar da kustular, her biri ağzından bir parça kan pıhtısı çıkardılar. Adam Resulullah’a (asm) dönüp durumu anlatınca Resulullah (asm):
“Kudret ve iradesiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, eğer o pıhtı karınlarında kalsa idi ateş mutlaka onları yiyecekti, (yakacaktı)” buyurdu.
(Ebu Davud, İbni Ebi’d-Dünya, Beyhaki)
Hz. Ebu’l-Buhterî (ra) rivayet ediyor:
“Medine’de çenesi düşük, gıybetçi bir kadın vardı. Bir gün Resulullah’ın (asm) evine geldi. Resulullah (asm) ev halkına;
“Ona yemek getirin.” dedi. Kadın;
“Ben oruçluyum.” dedi. Resulullah (asm);
“Hayır, sen oruçlu değilsin.” dedi.
Akıllı kadın, Resulullah’ın (asm) bu sözüyle, yaptığı gıybeti kasdettiğini anladı. Bu sebeple, ertesi gün diline biraz sahip olmaya çalıştı. Ve akşama doğru, tekrar Resulullah’a (asm) uğradı. Resulullah (asm) yine;
“Ona yemek getirin.” buyurdu. Kadın;
“Ben oruçluyum.” karşılığını verdi. Resulullah (asm);
“Sen oruçlu değilsin.” buyurdu.
Kadın üç gün kesin niyet etti. Hiç konuşmadı, kimseyi gıybet etmedi. Akşama doğru Resulullah’a (asm) uğradı. Resulullah (asm) bu sefer ona şu müjdeli haberi verdi:

“İşte bugün, gerçekten oruçlusun.” (Beyhâkî)