Kimlerin gıybeti yapılabilir?
Kimlerin gıybeti yapılabilir? Gıybet etmeye hangi durumlarda izin verilmiştir?
“Allah, kötü sözün (bilhassa) açıkça söylenmesini sevmez; ancak zulme uğrayan müstesnâ. Çünki Allah, Semî‘ (söylediklerinizi tamâmen işiten)dir, Alîm (kalblerinizdeki herşeyi bilen)dir.” (Nisa, 148)
Allah, kötü sözün açıklanmasını sevmez. Kötü fiil şöyle dursun, kötülüğün söz kabilinden olarak bile meydana konulmasını istemez, buğzeder. Gerçi Allah, ne fiil olarak, ne söz olarak, ne gizli, ne aşikar kötülüğün hiç birini sevmez. Fakat ister sözle olsun ilan edildiği ve açıklandığı zamandır ki, bilhassa gazap ve azap eder. Ve işte ilâhî azabın sır ve hikmeti bu noktada, yani Allah'ın kötülüğü sevmemesindedir. Ancak mazlum (zulme uğrayan) hariç. Zulmedilmiş, hakkına tecavüz olunmuş olan kimse feryad edebilir, zalim aleyhine bağıra bağıra beddua edebilir veyahut ondan yakınarak kötülüklerini söyleyebilir, hatta kötü sözlerine aynen karşılıkda bulunabilir. Ve Allah zulme uğrayanın feryadını dinler, halini bilir.
(Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)
“Zulme uğrayan bir kimsenin “falan kişi bana şu haksızlığı yaptı” diyerek devlet başkanı, hakim gibi etkili kimselere veya zalimden hakkını geri almaya gücü yeten kimselere, uğramış olduğu zulmü arz etmesi caizdir.” (Riyâz'üs-Sâlihîn)
“Zulme uğrayan kimsenin, hâkime zalimi şikâyet etmesi caizdir.” (Tergip ve Terhip)
Açıkça içki içmek, zorla halkın başına geçmeye çalışmak, halkın malını ve öşürünü haksız olarak almak ve batıl işlere yönelmek gibi.
Bu hallerde, kötülüğü açığa çıkaran kimse hakkında konuşmak caizdir. Bunlardan başka ayıpların anılması haramdır. (Riyâz'üs-Sâlihîn)
“Yüzünden hayâ perdesini kaldırmış kimse hakkında gıybet yoktur.” (Kenzu’l-Ummal)
Hz. Peygamber (asm) buyurdu ki:
"Her kim hayâ örtüsünü atarsa, artık onun gıybeti yoktur." (İbn-ü Şeyh)
Sulu gözlü, topal, sağır, kör, şaşı ve başka lakablar gibi. Onların bu lakablarla tarif edilmesi caizdir. Ancak bu sıfatların ayıplanmak için kullanılması haramdır. Eğer başka türlü tanıtmak mümkünse o daha yerinde ve daha uygun olur. (Riyâz'üs-Sâlihîn)
Hz. Peygamber (asm) buyurdu ki:
"Fâcir kimseyi insanlar tanırken anmaktan korkacak mısınız? Onu onda olan ile anın ki, insanlar sakınsınlar." (İbnü Ebi'd-Dünya)
Müslümanları kötülük karşısında uyararak onlara nasihat vermek amacı ile gıybet etmek caizdir. Bu da birkaç türlü olur:
1. Hatalı olan ravi veya şahidin hatalı olduğunu belirtmek, alimlerin icması (görüş birliği) ile bu caiz. Hatta ihtiyaç halinde (bunların bilinen hatalarını söylemek) vaciptir.
2. Biri ile hısımlık, ortaklık kurmak, birinin yanına emanet bırakmak, biri ile alışveriş yapmak veya komşu olmak ve benzeri durumlarda karşı taraftaki şahıs ile ilgili müşavere yapmak. Bu durumlarda görüşüne başvurulan kimsenin söz konusu kimsenin durumunu gizlememesi, aksine iyilik etmek niyeti ile o kimsede bulunan kötülükleri açıklaması gerekir.
3. Bilgi almak üzere bidatçiye veya fasık bir kimseye başvuran birinin görünmesi ve başvuran adamın o kimse yüzünden zarara uğrayacağından endişe edilmesi. Böyle bir durumla karşılaşan kimsenin nasihat amacı ile başvuran kimseyi uyarması gerekir. Bu noktada yanılgıya düşülebilir. Böyle bir amaçla onun gözünden saklayarak söylediği sözün nasihat amacı taşıdığını sanmasını sağlayabilir. Bu konuda uyanık olmak gerekir.
4. Bu durumlardan biri de, ya görevinin ehli olmadığı için veya fasık olduğu için ya da yanıltıldığı için ve yahut başka bir sebebten dolayı gerektiği şekilde görevini yerine getirmeyen bir yetkilinin bulunması halidir. Böyle bir görevlinin durumunun daha yetkili birine anlatarak, amirinin o kimseyi görevden uzaklaştırıp en layık bir kimseyi getirmesini veya amir durumunda ise emri altındaki görevliyi ya doğru hareket etmesini sağlamaya veya değiştirmeye teşvik etmek gerektir. (Riyâz'üs-Sâlihîn)
Hz. Aişe’den (ra) Rasulullah’ın (asm) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
İki kişi ile ilgili olarak:
“Ben falan ve falancanın dinimizden bir şey bildiklerini zannetmiyorum.” (Buhari)
(Hadisin râvîlerinden biri bulunan Leys bin Sa’d: “O iki adam münafıklardandı” demiştir.)
Hz. Fatıma binti Kays’tan (ra) şöyle rivayet edilmiştir:
Rasulullah (asm)’a giderek:
“Beni Ebu Cehm ve Muaviye istedi. (evlenmek için)” dedim. Resulullah (asm) da bana şöyle buyurdu:
“Muaviye fakirdir, malı yoktur. Ebu Cehm’e gelince, o çomağı omzundan indirmez (karısını çok döver).” (Buharî, Müslim)
Filan kimse bana zulmediyor, ona karşı tutumum ne olmalıdır? Diye kişinin müftüye fetva sorması caizdir. Örneğin:
Muaviye’nin anası Hind’in Resulullah'a (asm):
“Kocam Ebu Süfyan çok cimridir. İzinsiz parasını almam caiz midir?” diye sorup, Resulullah’ın (asm)da:
“Sana yeteri kadar alabilirsin.” buyurması gibi. (Tergib ve Terhib)
Fetva isterken gıybet caizdir. Bu durumda olan kimse fetva verecek kimseye “babam, kardeşim, eşim veya filanca bana şu haksızlığı yaptı. Bu hareketi yapması caiz midir? Ondan hakkımı alır, yaptığı zulme nasıl karşı koyar ve ondan nasıl kurtulabilirim” diyebilir. Gerekli hallerde böyle davranmak caizdir. Fakat; “şöyle şöyle hareket eden bir kişi, bir adam veya bir eş hakkında ne dersiniz?” demek en ihtiyatlı ve faziletli bir davranış olur. (Riyâz'üs-Sâlihîn)
Amacı bu olan kimse, eğriliği giderebileceğini umduğu birine:
“Falanca şu hareketi yapıyor, onu bu hareketinden alıkoy.” diyebilir veya buna benzer bir ifade kullanabilir. Bu kimsenin amacı eğriliği gidermeyi sağlamaktır. Şayet amacı bu olmazsa o zaman yaptığı hareket haram olur. (Riyâz'üs-Sâlihîn)